HAKK-I SÜKÛT=SUS PAYI

Refik Halid Karay, edebiyat tarihimizin kuşkusuz en ilginç yazarlarından biri. Aynı anda hem hayatın zevklerine varmış bir salon erkeği, hem de inandığı fikirlerinden ne pahasına olursa olsun asla taviz vermeyip, sürgün cezasını bile göze alabilen cesur bir kalem erbabı olabilmiştir. Hayatı boyunca yakasını bırakmayan “muhalif” kimliği onun padişah yönetimine,tek partili yönetime, Meşrutiyet yönetimine ve hatta Kuva- yı Milliye harekatı ile Mustafa Kemal’e bile dik başlılıkla muhalefet etmesinden geliyor. Tabi bugün,burada bu yazının hacmi ve haddi olmayan Refik Halid’in muhalifliğinden bahsetmeyeceğim.

Kendisinin “Memleket Hikâyeleri” adlı kitabında bulunan “Hakk-ı Sükût” isimli hikâyesi üzerinde duracağım.”Hakk-ı Sükût” yazıldığı dönemde bir hukuk terimi olarak,sorgulanan birisinin kendisi ve ailesi aleyhine delil teşkil edecek şeyler söyleme ihtimali karşısında “susma hakkını” kullanmasıdır.Gündelik dilde ise bir konu hakkında bildiklerini söylememesi karşılığında kişinin elde ettiği çıkara, kazanıma da sus payı anlamında hakk-ı sükût denir.

Refik Halid’in Bursa’da bir ipek fabrikası işçilerinin kötü şartlarda çalışmak zorunda bırakılmaları üzerine kurulu Hakk-ı Sükût isimli hikayesi özetle şöyle: “Saatçizadelerin ipek fabrikasında kırk yıldır amele katibi olarak çalışan Hasip Efendi,ölen karısına benzeterek sevdiği işçi Fotika ile evlenmeye karar vermiştir.Fakat Fotika da tıpkı her ay biri zayıflayarak,öksürerek,ter kan içinde evinden çıkamayarak köşesinde ölen diğer genç kızlar gibi hastadır.Amele katibi,işçi ölümlerine biraz da kendisi vasıta olduğu için vicdan muhasebesi yapmakta,rahatsızlık hissetmektedir.Doktor ve ilaç parasını üstlenmesi bir işe yaramamış,Hasip Efendinin Fotika’sı ölmüştür.Yolda karşılaştığı papaz,Hasip Efendi’ye Avrupa fabrikalarını,çalışma saatlerini,ücretleri,çalışma hayatındaki kanunları,kavgaları ve isyanları anlatır.Devamında ise Saatçizadelerin kötü çalışma şartlarını devam ettirmek için başvurdukları desiseleri anlatır. Bütün bu anlatılanlardan ilk kez haberi olan Hasip Efendi,fabrika sahibi Saatçizade Hidayet Bey’e Fotika’nın öldüğünü ve bu sebeple kendisinin de işten çıkacağını öfkeli bir şekilde haykırır.Hidayet Bey ise Hasip Efendi’nin maaşına zam haberi vermeye geldiğini söyler.İki gün fabrikaya uğramayan Hasip Efendi,kafasında birçok mukayese yaparak kabahti her tarafa dağıtır.Garip bir pişmanlıkla tekrar işe başlar.Geçen bu sürede maaşı artmıştır.Fotika’sını düşünür.Kendisini bu aşka rağmen hâlâ fabrikaya bağlayan kuvveti,artan maaşının ağırlığını düşünür.Maaşının artması Hasip Efendi için bir “sus payı”dır.Bütün bu düşünceler içerisinde fabrikanın önüne gelir fakat arka kapıdan içeri girer.Ve çalışmasına kaldığı yerden devam eder.”

Refik Halid’in bu hikayesinden her birimiz bir ders çıkarabilmeliyiz. Öyle ki; sonuçları şahsımıza,yakınlarımıza dahi dokunacak olsa da doğrudan,haklıdan yana olmak erdemililiği her daim yaşatılmalı. “Bana ne gibi sıkıntı olur, hangi menfaatim etkilenir,kim bana ne der?” gibi durumlardan çekinerek değil de ;erdem neyi gerektirir,sevgi neye sebep olur,dostluk ne ile ölçülür ile bu hikayedeen dersler çıkarabiliriz.Hakk-ı Sükût ,“sus payı” alanlar gerçekte  kendi cennetlerini yitirip başkalarına cennet vaadedemezler.

Öyleyse,bizlerin, her şeyin sonunda adil bir mahkeme bulunduğuna iman edenlerin,İbrahim Fahreddin Cerrâhi Efendi’nin şu beytinin şuuruna ermeğe ve sırrından istifade etmesini temenni ediyorum…

Derviş kazan ye yedir bir gönül ele getir

Bin Ka’be’den yeğdir bir gönül imâreti


-İbrahim Fahreddin Cerrâhi-

GÜNÜN TÜRKÇESİ İMZASIYLA:

-Fatih KUTLU-


Related posts

Leave a Comment