“Hangi Birlikten Kuvvet Doğar?”
Koca Çınarın üst dallarından bir yaprak titreyerek koptu. Döne döne aşağı düşmeye başladı. Koca Çınarın gövdesine bir duyuru asmaya çalışan Kara Kaplanın sırtına düşünce kaplan aniden dönerek sıçradı.
“Yaprakmış yahu. Sadece kurumuş bir yaprak…”
Diyerek korkudan iyice açılmış gözlerini kısarak elindeki duyuruyu çınara asıp oradan uzaklaştı.
Uzun Kulaklı Tavşan, kulaklarını dikti. Sağını ve solunu kontrol ettikten sonra bakışlarını gökyüzüne doğrulttu. Sonra hızla bir yokuşu tırmanarak evine yöneldi.
Bilge Kaplumbağa şöyle bir ormanda gezdirdi bakışlarını. Hayvanlar açık alanlardan yuvalarına doğru koşuşturuyorlardı. Uçan tek bir kuş kalmamıştı havada. Hepsi ağaçlara, yuvalarına tünemişlerdi bile. Şöyle bir havayı kokladı ve gölün üstünden yaklaşan karartıya doğru baktı.
“Çok güzel.”
Dedi. Bir kayanın altına doğru hareketlenerek.
“Yağmur geliyor. Tüm ormanımız için, özellikle de Kuru Ağaç bölgesi için çok faydalı olacak. Tabi yağmur başlamadan bir yere sığınmalı…”
Az sonra bardaktan boşanırcasına bir yağmur sardı tüm ormanı. Nehirlerin, derelerin suları çoğaldı. Gölün suları kabardı. Ağaçlar, otlar ve tüm çiçekler suya kandılar. Yeşil orman bir ton daha koyulaştı.
Kırmızı Gagalı Leylek Böğürtlen Yolunun üzerinden süzülerek yüksek bir çınarın üzerine indi. Gagalarını birbirine vurarak etrafı seyre daldı. Böğürtlen Yolundan Söğüt Gölgesine doğru giden yolda Uzun Pençeli, Kızıl, Sarı ve Siyah aslanları gördü. Kralları bir arada görünce hafifçe gülümsedi.
“Herbiri farklı renklerde olsalar da ormanın yeşilinde birleşmiş gibiler. Ne güzel…”
Diye mırıldandı.
Aslanlar Söğüt Gölgesine gelmişler, burada bulunan ormanın diğer hayvanlarıyla sohbet ediyorlar, onların isteklerini dinliyorlardı. Su içmek için dereye kurdukları barajın büyütülmesi, otlakların çoğaltılması, sınırlara kadar tüm bölgelerin ağaçlandırılması, orman meyvelerinin daha çok alana ekilmesi gibi istekleri tek tek not ediyorlardı.
“Bu işleri hep beraber ve en kısa sürede yapacağız.”
Dedi Kızıl Aslan.
“Her işi en iyi yapabilenlerin idaresiyle ormanımız sizin tüm isteklerinizi rahatlıkla karşılayacak ve daha mutlu yaşayacağız.”
Siyah Aslan, Kızıl Aslanın sözlerini bitirmesini bekledikten sonra:
“Yağmurlardan sonra ormanımız bu işler için daha elverişli hale geldi. Kuşlarımız tohumların yayılmasında ve ekilmesinde, maymunlarınız ağaçların çoğaltılması için fidan dikimlerinde, fillerimiz sulamalarda, samurlarımız barajların geliştirilmesinde bize yardımcı olacaklar. Hep beraber ormanımız için çalışacağız.”
Uzun Pençeli de Siyah Aslandan sonra söze girdi:
“Önceliğimiz Kuru Ağaç bölgesi ve sınırlar olacak. O bölgelerin gelişmesi tüm ormanımız için şüphesiz çok fayda sağlayacak.”
Sarı Aslan arkadaşlarının yüzlerine bakarak:
“Uzun Yeleli Kuru Ağaç bölgesinde çalışmalara başladı sanırım. Ormanımız için çok güzel düşünceleri ve tedbirleri var. Bizler de bir an önce başlasak iyi olacak.”
Deyince tüm aslanlar diğer hayvanlardan müsaade alarak oradan ayrıldılar.
Uzun Yeleli ve genç arkadaşları Kuru Ağaç bölgesine gelmişler, toynaklı arkadaşlarının yanlarına doğru ilerliyorlardı. Gençlerden biri Uzun Yeleliye az ilerde boylu boyunca yere serilmiş olan çakalı gösterdi. Ağzı burnu dağılmış halde yerde yatıyordu. Uzun Yeleli pek umursamadan yanından geçip gitti. Parlak tüyleriyle dikkatleri kendisine çeken Yılkı Atının yanına geldi.
“Hayrola Yılkı kardeş, nedir bu çakalın hali?”
Yılkı biraz gülümseyerek:
“Bizim Karakaçana sorsak daha iyi olur galiba.”
Dedi. Bir anda gözler Karakaçana çevrildi.
“Ne yapaydım arkadaşlar.”
Dedi ve başını az ilerde yerde yatan çakala çevirdi. Kuyruğunu sallayarak:
“Yılkı Atının karşısına geçmiş, sivri dişlerini göstererek ‘Sizin ne işiniz var burada, çabuk çıkın terk edin Kuru Ağaç bölgesini’ falan filan diyip duruyordu. Ben de dayanamadım bastım çifteyi sivri dişli suratına…”
“Kendi etmiş kendi bulmuş.”
Dedi Uzun Yeleli. Sonra Yılkı Atına dönerek:
“Bu bölgenin gelişmesi ve güvenliği için çalışmalara başlamışsınız bile. Bölgede gelişmeler vardı, sayenizde daha hızlı ve güvenli olacak.”
Çakır Gözlü Sırtlan ve Uzun Kuyruklu Tilki bu kez yanlarında başka sırtlanlar, tilkiler ve çakallarla toplanmışlar hararetli bir şekilde tartışıyorlardı. Uzun Kuyruklu:
“Bu toynaklıların gelişi herşeyi mahvetti. Bölgeye gönderildikleri belli oluyor. Oysa planlarımızdan kimsenin haberi yoktu.”
Çakır Gözlü, tilkinin yüzüne bakarak:
“Sırtlanların, çakalların ve tilkilerin aynı bölgeye toplanmış olması herşeyi kendiliğinden haber veriyor zaten. Yapacak başka bir şey olmalı, farklı bir yol denemeliyiz.”
Bu arada ağzı burnu kan içinde kalmış olan Sivri Dişli Çakal yanlarında belirdi. Şaşkın şaşkın kendisine bakan arkadaşlarına dönerek:
“Ben biliyorum ne yapacağımızı. Önce şu seçimler bir gelip geçsin hele.”
Çakır Gözlü az ilerisine toprağın üzerine pıt pıt diye birşeylerin düştüğünü fark etti. Başını yukarı kaldırınca Minik Serçeyle karşılaştı. Serçe onlara bakarak:
“Hadi şu attığım tohumları toprağın altına gömünde ormanımıza bir faydanız olsun.”
Dedi ve minik kanatlarını çırparak uzaklaştı.
Sivri Dişli pençeleriyle toprağın üstündeki tohumları toprağın içine doğru itiyor, bir yandan da:
“Biz birlikte hareket etmediğimiz için güçsüz kalıyoruz. Birlikte öyle bir şey yapacağız ki gücümüzü herkes görecek…”
Bölüm Sonu
Eğitimci Yazar
Mesut Hekimhan
mesuthan@gmail.com