ZAMANDA YOLCULUK ZAMANI-16

Bölüm 16:

“Kartallar Yüksek Uçar Ama Nasıl Yükselir?”

“Şimdi ne yapacağız? Selçuklu askerleri neden geliyorlar acaba? Başımıza iş açılmasa…”

Oğuz’un bu ifadeleri üzerine Aytunç da gözleriyle Suhan’ı işaret etti. Suhan sağ eliyle çenesini kaşıyarak:

“Bakalım neler olacak. Hep beraber bekleyip göreceğiz arkadaşlar.”

Askerler tevazu içerisinde yaklaşırlarken içlerinden birisi Suhan’a doğru hafifçe eğilerek:

“Efendim, bizleri Fethin babası Sultanımız gönderdi. Savaş sırasında sizlere bir şey olmasın diye güvenliğinizi sağlamakla görevlendirdi bizleri.”

Suhan sağ elini biraz kaldırarakaskere doğru avuç içini uzatıp:

“Sultanımız var olsun. Her askere ihtiyaç duyulan şu anda sizlerin de orduda yer almanız daha münasip olacaktır.”

“Sultanımızın kesin emridir. Bir şuracıkta bekleyeceğiz. Hem sizler için de yiyecek bir şeyler gönderdi sultanımız.”

Askerlerden biri yanında taşıdığı iki torbayı Suhanların önüne bırakarak beş metre civarında yakınlarına geçip oturdular. Ovada yerleşmiş orduları seyretmeye başladılar. Asya kendilerine getirilen yiyeceklerden hazırladığı sofrayı önlerine serdiği örtünün üzerine hazırladı. Bir yandan karınlarını doyururken bir yandan da yaşanacak savaşı izliyorlardı.

Henüz müslümanlığı seçmemiş olan Peçenek ve Oğuz birliklerinden oluşan yaklaşık 15.000 asker Selçuklu ordusu saflarına geçmiş ve Türk ordusu yaklaşık 60.000 kişiyi bulmuştu. Bizans ordusu ise 180.000 civarında idi. Savaş Türk ordusunun saldırısıyla başladı. Bizans ordusu hafif geriler gibi olduysada geri çekilmedi.

“Bakın birazdan Türk ordusu geri çekiliyormuş gibi yapacak, Bizans ordusu takip edecek ve bizimkilerin kurduğu kurt kapanına düşecekler.”

Oğuz’un sözlerine Aytunç da şu sözlerle devam etti:

“Evet. Hilal taktiği de diyorlardı buna. Savaşı kazanıp Romen Diyojen’i de esir edeceklerdi değil mi?”

Alper elleriyle bir Oğuz’u bir Aytunç’u dürterek kendilerini izleyen Selçuklu askerlerini gösterdi. Suhan da durumu fark ederek:

“Evet kardeşlerim. Dualarımız bu yönde olsun. İnşallah Türk ordusu zafer kazanacaktır.”

Diyerek durumu idare etmeye çalıştı. Bir yandan da yan gözlerle az ötelerinde oturan Selçuklu askerlerini izliyordu.

Savaş tam da anlattıkları gibi gelişti ve Türk ordusu büyük bir zafer kazandı.

Selçuklu ordusu Sultan Alparslan’ın otağının çevresinde toplanmış, sultanın buyruklarını yerine getirmeye başlamışlardı. Suhan yanlarında bekleyen askerlere:

“Bizim işimiz burda bittti. Türk ordusu muzaffer oldu. Bizim ayrılma zamanımız da geldi inşallah.”

Diyerek ayağa kalkıp toparlanmaya başladı. Diğerleri de toparlanacakken askerlerden birisi:

“Sultanımızın kesin emri var. Savaştan sonra sizleri sultanın huzuruna götüreceğiz.”

Suhan düşünceli düşünceli bakarken Alper askerin önüne geçip:

“Derviş efendi gönül ehlidir. Onu kırmayalım. Ben sultanın huzuruna çıkıp kendisini tebrik eder, dualarını alır dönerim. Hem hatun kişi de vardır yanımızda bekletmek doğru olmaz.”

Askerler başlarını öne eğip ‘Tamam’ der gibi başlarını sallayınca Alper peşlerine takıldı. Suhanlar da çantalarını sırtlarına alıp tepe boyunca yürümeye başladılar.

“Şimdi Alper gelmezse ne yapacağız arkadaşlar?”

Oğuz’un bu anlamlı sorusuna Suhan sırıtarak cevap verdi:

“Onu bilmem. Biz kendimizi kurtarabilecek miyiz acaba…”

Aytunç geriye dönüp Alper’in gittiği yöne bakarak:

“Onu almadan gidersek zaman frekansları arasında çakışmalara sebep oluruz galiba. Ama bizim de bir an önce buradan ayrılmamız lazım.”

Güneş yavaş yavaş ufuk çizgisine doğru inerken Suhan arkadaşlarını çevresine toplamış elindeki tableti açmış birşeyler yapmaya çalışıyordu. Ekranda beliren kırmızı mesaj simgesine dokundu.

‘Alper’i bıraktıktan sonra sakın geri gelmesini beklemeyin. Tabletteki Zaman Yolculuğu programını açıp derhal oradan ayrılın. Kristal piramitleri de aktif olarak kullanmayı unutmayın. Güneşin batarken ki enerjisi yeterli olacaktır.’

Yaşlı Suhandan geldiği anlaşılan bu mesaj üzerine derhal kristal piramitleri de çıkartarak programı çalıştırdılar. Bu esnada uzaktan hızla kendilerine doğru gelen atlı askerleri gördüler. Suhan tableti yine havaya kaldırıp özçekim yapar gibi kendilerine doğru tuttu. Atlı askerler ile aralarında on metrelik mesafe bile kalmamıştı ki bir ışık patlamasıyla ortadan yok oldular.

Sultan Alparslan karşısına geçmiş ve gözleri fal taşı gibi açılmış askerleri dinliyordu.

“Nasıl getiremediniz onları anlatın bakalım efendiler?”

Derin derin nefes alan bir asker:

“Sultanım. Onları tam şu tepenin ardında gördük. Atlarımızla hızla yanlarına yaklaştık. Kaçacak yerleri yoktu. Birden birbirlerine dönüp halka oluşturdular. Derviş efendi ellerini kaldırarak dua etmeye başladı. Mağara arkadaşları gibi ortalığı bir nur kapladı ve birden ortadan yok oldular. Afallayıp kaldık. Aman sultanım, mübarek insanlar bunlar, onların arkadaşlarını da bir an önce serbest bırakalım.”

Sultan bir müddet sessiz kaldıktan sonra:

“Tamam. Siz gereken ilgiyi gösterin derviş Alper efendiye. Ben savaş esirleriyle ve misafirimiz olan konutanlarıyla ilgileneceğim.”

Diyerek esir çadırlarına doğru yöneldi. Şaşkın askerler ise Alper’i tuttukları yere doğru yöneldiler.

Suhan ve arkadaşlarının çevresini saran ışık azalırken hepsi çevresine bakınmaya başladılar. Asya:

“Suhan yine nerelere getirdin bizi? Yine eski istanbul’a benziyor buraları.”

Suhan yine sırıtarak tableti gösterdi.

Aytunç gözlerini ayırarak:

“1 Haziran 1453… Fetihten sonrası değil mi bu? Fatih’i mi göreceğiz yani?”

Suhan ciddi bir ifadeye bürünerek:

“Evet. Türk dünyasının belki de en önemli liderlerinden birisidir Fatih. Gerçek bir kartaldır o. Hem fizikî yapısından hem de üstün kişilik özelliklerinden dolayı tüm dünya kartal olarak görürler onu.”

Bu arada bir grup yeniçeri askeri yanlarına yaklaşarak:

“Hey sizler! Çabuk buradan ayrılarak evlerinize ya da kiliselerinize gidiniz. Şehir alınalı fazla olmamıştır. Bir zarara uğramayın. Hem bugün müslümanların toplanma günü olan Cumadır.”

Oğuz bir askerlere bir de kendilerine bakarak:

“Arkadaşlar, görünüşümüz yine farklı oldu galiba. Giyecek uygun kıyafetler bulup Ayasofya’da kılınacak ilk Cuma namazına katılsak iyi olacak.” Bu arada bir el Oğuz’un omuzlarından tutar. Suhan, Aytunç ve Asya’nın gözleri şaşkınlık içerisinde açılır.

-Bölüm Sonu-

Mesut Hekimhan

Eğitimci Yazar

mesuthan@gmail.com

Related posts

Leave a Comment