Perde aralığından odaya sızan sabah güneşi yüzüne vurana kadar yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Güneşin sıcaklığını duyumsayınca irkilerek yatağından doğruldu. Salondaki kafeslerinde ötüşen muhabbet kuşlarının sesleri onu uyandıramamıştı. Birkaç gündür yaşadığı halsizlik hâlâ devam ediyordu. İşe geç kalmış, personel servisindeki arkadaşlarının telefon çağrılarını dahi işitmemişti. Birkaç gündür fazla mesai yaptığından “Yorgunluğumun sebebi bu olmalı.” diye düşündü. Aceleyle giyindi. Makyajını tazelerken gördüğü yüz sanki kendisine ait değil gibi görünüyordu. İki günlük hafta sonu tatilinin ona iyi gelmediğini düşündü. Kuşların yem ve sularını yeniledikten sonra evden ayrıldı. Yoldan bir taksi çevirip kendisini koltuğa bıraktı. Sabah trafiğinin en yoğun olduğu saatlerde taksi bulabildiği için şanslı sayılırdı. Taksici “hangi hastaneye gideceksiniz?” diye sorunca bir an duraksadı. Dışarıdan hasta gibi mi görünüyordu? Hayır, sadece yorgundu o kadar. Taksicinin sorusuna cevap vermeden çalıştığı şirketin adresini tarif etti. Taksicinin mahareti sayesinde fazla geç kalmadan iş yerine varabildi. Kapıdaki güvenliği başıyla selamladı. Turnikeden geçmek için personel kartını arandı fakat bulamadı. Aceleden evde unutmuş olmalıydı. Onun gibi kartını unutup güvenlik bankosunda bekleşen iki üç kişi daha bulunuyordu. Nefesi sıklaştı göğsü hızlıca yükselip alçalmaya başladı, etraf yavaşça karardı…
Gözlerini açtığında kendisini bir sedyenin üstünde uzanmış durumda buldu. Birkaç dakika geçtikten sonra bir hemşire ve doktor kapıda göründü. Hemşire sedyenin başındaki serumu ayarlamaya uğraşırken doktor sordu. “kendinizi nasıl hissediyorsunuz?” “Biraz halsizim” diye cevapladı. Doktor “yapılan kan tetkikleriniz sonucunda kan değerlerinizde düşüklük tespit ettik. Sizi burada biraz daha misafir etmemiz gerekiyor.” dedi. “İşe geç kaldım zaten, yetişmem gereken birçok toplantım var” diye söylendi. Doktor “sağlığınıza daha fazla önem vermelisiniz.” diye cevaplayınca teslim bayrağını çekti.
Gerekli tüm kan ve kemik tetkikleri yapılmış, sonuçların çıkmasını bekliyordu. Hasta odasında tek başına kalıyordu. Televizyonda kendine göre programlar arandı fakat bulamadı. Bir hemşire saat başı geliyor tansiyonunu ve derecesini ölçüp bir dosyaya kaydediyordu. Birkaç saat bekleyişten sonra doktor yeniden kapıda belirdi. “Yapılan tetkik sonuçlarınız elimize ulaştı, neticede kemik iliğinizde yeterince kan hücresi üretilemediği kanaatine vardık” dedi. Bir an başı döndü. Bunun anlamını çok iyi biliyordu. Vefat eden Yakın bir akrabasından benzer cümleleri daha önce işitmişti. Kendisini tutamayıp göz pınarlarını serbest bıraktı. Doktor “Çok erken aşamada tespit edildiği için şanslı sayılırsınız, bu nedenle de tedavisi mümkün olabilir. Kendinizi bu kadar erken bırakmayın” Deyince başını kaldırıp yaşlı gözleriyle doktora uzunca baktı baktı…
Haftalardır evden dışarı çıkmıyordu. Yapılan tedaviler karşılığını vermiş, eski sağlığına yavaş yavaş kavuşmaya başlamıştı. Kuşlarıyla yeterince vakit geçiremediğinden, artık eskisi gibi ötmüyorlardı. Onları serbest bırakmanın zamanı gelmişti. Dışarı çıkmak için üstünü giyindi, maskesini taktı. Kuşlarını yanına alarak evden ayrıldı. On dakika yürüyüş mesafesindeki koruya varana kadar onu gören herkes ondan uzaklaşıyordu. Korudaki boş bir banka oturup birkaç dakika boyunca etrafı dinledi. Sonra kafesin ağzını açtı ve kuşların dışarı çıkmasına izin verdi. İlkin erkek kuş dışarı çıktı. Kafesin ağzında sağına soluna bakındı ve omzuna kondu. Sonra dişi kuş çıktı. O da diğer omzuna kondu. Tekrar içeri girmemeleri için kafesin kapısını kapattı. Kuşlar karşılıklı birkaç kez öttüler. Ardından kanatlanarak ağaçların arasında gözden kayboldular.
Mehmet Hüseyinçelebi
19.04.2021 Kastamonu