Ömrün Geçen Baharları

Aylardan nisan vakitlerden sabah. Usul usul yürüyor bastonlu teyze. Geçip giden zamanda bırakmış enerjisini belli. Önünde bir erkek çocuğu.4 5 yaşlarında var yok. Birkaç adım önde yürüyen genç bir hanımı da görüyorum. O da 30’lu yaşlarında, yolun başında daha.

Biraz düşündüm. Sonra başımı kaldırdım göğe doğru, masmavi bir gökyüzü beyaz bulutlar sarmaya başlamış yüzünü. Sokağın iki yanında pembe, sarı, turuncu boyalı evler. Ben de ağır ağır ilerlerken sokakta, birden arkasını dönüyor teyzem. Gözleri gözlerime değiyor. ‘’Gel yanıma gel. Bakayım sana biraz. ‘’ Yandaki evin dibine taşa çöküyoruz. Sonra anlatmaya başlıyor.

‘’Bendeki mevsimler hep bahardı. Pembe bahar çiçeklerini kıskandıran, tezgahlarda renk renk meyveler gibiydi. Birbiri ardına dizilmiş yan yana saf tutan sebzeler misali güzeldi. Baharın güzelliği sarardı dört bir yanımı. Her gelen mevsim bir sonrakinin baharıydı bende. Ömrümden eksilen günlerse aynı baharların zamanı.

Görüyorsun ya bu sokağı. Sakin dingin. Şehrin kaosu var mı burada? Yok demi her zaman böyleydi. Yeni baharları beklerdim. Onları eklerdim ömrüme. Çocukluğumu, gençliğimi burada geçirdim. Bu sokakta gelin oldum ben. Çocuklarımı bu sokakta eyledim. Onları bu sokakta gelin ettim. Ama hayat yoldaşımı da bu sokakta kaybettim.’’

Bastonuyla, yumuş yumuş elleriyle, zamana meydan okurcasına konuşan teyze, ömrünün son demlerini yaşıyormuş hissini oturduğumuz o dakikalar içinde yansıtmıştı bana. ‘’ Hayat yavrum, hayat. Bu baston yaşamışlık. Bu bükülmüş bel, yaşanmışlık. Bu buruşmuş ellerim, yaşanmışlık dedi.’’ Gelen her mevsim baharlar gibi zorluk barındırmıyor sanma ha. Ben anlatmadım diye de yok bilme. Sevmem ben dert konuşmayı. Geldiyse başa sabret. Geçer elbet. Bekle derdi rahmetli.

60 sene evli kaldık bir kere incinmedim ondan. Çocuk yaşta gelin oldum ona. Bana bir kere kötü söz söylemedi. Arkadaş oldu. Yoldaş oldu. Dost oldu. Öğretmen oldu. Ama zor olmadı. Hayat zordu o

kolay oldu. Bıraktı gitti beni. Bu hayatta mevsimleri baharları onsuz bekledim. Bir daha onunla olan baharlar gelmeyecek bilsem de bekledim.

Beklemek yaşamaktır derdi. Bensiz kalınca yaşamaktan vazgeçme. Bekle. Güneşli günler getirecektir seni bana. Birlikte büyüttüğümüz, yüreğimizde açan gülleri soldurma derdi. Solmasın ki bir gün yeniden tomurcuğa düşsün. Her sene bir buket çiçeğin içinde ki tek dal Gül ile seviyorum derdi.

Sözler bazen fazladır ifadelere. Aynı öyle işte. Hislerini anlatırdı. Ama konuşmazdı. O Gül ‘ü bilirdim ben, anlardım.’’

İşte bu yüzden attığım her adımda aklıma şu dizeler düşüyor;

İncecik bir su gibi aktı ömrüm

Ellerimin arasından gözlerimin önünden Aktı aktı eksildi.

…….

Rengi sulara kendi dağlara

Hüznü bir incecik sızı olup akşamlara Düşen bir gün gibi ömrüm

Ömrüm gölgelendi.

(Ömrüm Gölgelendi- Şükrü Erbaş 1982)

‘’Unutma. Her nasip vaktine esirdir. Esiri olduğumuz vakitlerin efendisi sanıyoruz kendimizi. Hep bahar yok. Kışı var bu hayatın. Yağmuru, bazen seli, bazen çamuru. Ben yağmuru seli geçmişte, baharı gençliğimde, kışı da şimdide bıraktım. Baharları kalsın hep esir zamanda…

Şimdi ne yapıyorsun diye diye soracak olursan güzelliğim, bekliyorum güneşli günleri. Bir Gül gibi olmayacaksam da onunla olacağım vakitleri bekliyorum. Hayatın koyuluğuna inat ben ondan geçmedim demeyi bekliyorum.’’

‘’Belki unutursun günün birinde, olsun bir bastonlu teyze vardı. Kendini kendine anlattı diye hatırına düşerim belki. Kalsın benden sana. Sen gelecek baharları beklemeyi, unutma. ‘’

Yavaşça ayaklandı teyze. Bastonundan destek aldı. Kafasını salladı hafiften bana. Haydi Selametle…Usul usul uzaklaştı teyze. Gözden kaybolana kadar bir kere daha baktım arkasından. Aldığım dersler bugün bana hayatı okumayı öğretti. Sandıklarım, bildiklerim, yanıldıklarımla.

(17 Nisan 2019 ADANA)

Related posts

Leave a Comment