MEDUSA EFSANESİ VE TARİHİ GERÇEKLER“Gözlerinizi Kapatmanız Güneşin Varlığını Değiştirmez”

Bir efsaneyi ne kadar gerçek yaşayabilirsek işte o kadar yaşanmış gerçekler:

Medusa’nın Ürpertici Yaşamı:

Mitolojik hikâyelere baktığımız zaman Medusa’nın hayatına dair farklı rivayetler görmemiz mümkün. Ancak bunların içinde en geniş kapsamlı olan ve pek çok farklı coğrafyayı kapsayan bir tanesi var ki, Medusa’nın yaşadıklarını hissederek taş kesilmemek mümkün değil!

Yaşamına çok güzel bir genç kız olarak başlayan, bu güzelliği nedeniyle de tanrıları peşinde koşturan ve dolayısıyla da tanrıçaların kıskançlığını üzerinde toplayan Medusa bilhassa Zeus’un en çok sevdiği kızı Athena tarafından kıskanılmaktadır. Kendisine olan hayranlığı, bir şiddet hareketine dönüşen Poseidon, Medusa’ya Athena’nın tapınağında zorla sahip olur. Bu durumu kendisi için aşağılayıcı kabul eden Athena ise Medusa’yı cezalandırmak için genç kızı bir Gorgon yapar.

Medusa böylece çok çirkinleşmiş, saçları yılana dönüşmüştür, yüzüne bakanlar taş kesilmektedir. Medusa insan olduğu için ölümlüdür. Bu, Medusa’yı hem çirkinleştirmiş hem de saçlarını yılana dönüştürmüştür. Artık onun yüzüne bakanlar, büyüleyici güzelliğine âşık olmaktan ziyade taş kesilmektedir.

Üç kızkardeştirler; Medusa, Euryale ve Stheno.

Bu üç kız kardeşten yalnızca yılan saçlı Medusa ölümlüdür ve kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir.

İnsan olduğu için ölümlü olan Medusa’nın Gorgon olarak yaşamına devam etmesini de bir ceza olarak göremeyen Athena, Perseus’la iş birliği yapar ve Medusa’nın başını kestirir!

İnsanların kahramanı Perseus tarafından öldürülebilmiştir. Perseus, Graeae’nin ona verdiği ayna ile Medusa’ya bakabilmiş ve böylece kafasını taşa dönüşmeden kesebilmiştir. Bazı kaynaklar ise Hermes’in (Merkür) ona verdiği orak ve Athena’nın verdiği ayna ya da kalkan ile onu öldürdüğünü söyler. Sağ taraftaki kanı zehirlidir sol tarafında panzehiri vardır. Kafasını kestikten sonra Medusa’nın boynundan denize sıçrayan iki damla kandan Chrisaor ve Pegasus doğmuştur. Bazı kaynaklarda kafası kesildiğinde Medusa’nın hamile olduğu yazar. İki çocuğun da babası “Deniz Tanrısı Poseidon”dur. Bir diğer kaynak ise Medusa’nın boynundan fışkıran her bir kan damlasının yılanlara dönüştüğünü söylemektedir.

Başı kesildiğinde, Medusa’nın Poseidon’dan olma çocukları Pegasus ile Chrysar gövdesinden dışarı fırlar. Medusa’dan sıçrayan kan damlaları ise düştükleri Libya çöllerinde birer yılana dönüşür. Bu yılanlardan birisi, daha sonra Mopsus’u öldürecektir. Perseus, Medusa’nın kesik başını alıp giderken Athena da onun derisini yüzerek Aegis’in markası yapar. İki damla kanını, Kral Erichthonius’a armağan eder. Bu iki damla kanın birisi ölümcül bir zehir, diğeri ise bütün hastalıklara deva olan bir panzehirdir.

Kötülüklerden Koruyan Medusa Başı:

Antik dönemdeki büyük yapıları ve özel yerleri ziyaret ettiğinizde, pek çoğunda Medusa kabartması veya resmi görmeniz tesadüf değildir. Kendisinin koruyucu gücüne sığınanlar, bu bölgeleri kötülüklerden korumak adına onun figürlerine başvurmuştur. Bu sebeple Antik dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak için Medusa kabartmaları ve resimleri kullanılmıştır. Eski Bizans’ta ise kılıç kabzalarına ve sütunların kaidelerine ters ve yan olarak işlenmiştir…

Medusa’nın Görülebileceği Destinasyonlar:

Medusa figürlerinden birisi Didim’deki Apollon Tapınağı’nın bahçesinde ziyaretçilerini bekliyor. Burada yarım kalmış Medusa figürlerini görmek de mümkün. Yerebatan Sarnıcı’ndaki Medusa figürleri ise sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sutunun altında kaide olarak kullanılıyor. Bu iki Medusa başının 4. yüzyıla ait oldukları sanılıyor. Bu başların hangi yapıtlardan alındığı bilinmemekle birlikte Genç Roma Çağı’na ait antik bir yapıdan sökülerek buraya getirildiği ve sarnıcın inşaatında salt sütun kaidesi olarak ihtiyaç duyulduğu için kullanıldığı düşünülüyor. Yerebatan Sarnıcı’ndaki iki Medusa başından biri ters diğeri de yan olarak sütun kaidelerine yerleştirilmiş.

Gelelim tarihi gerçeklere:

Yıl 1456. Fatih Sultan Mehmet’in Huzuruna, Venedik’ten, İtalyan Asıllı Bir Heyet Gelir. Sultan’a Sunmak Üzere, Birçok Değerli Hediyeler getirmişlerdir. Araya Hatırlı Kişileri, Elçileri Aracı Yaparak, Fatih Sultan Mehmet İle Israrla Görüşme Talep Ederler.Padişah, Gelen Bu Heyeti, Onca Rica Ve Minnete Rağmen Huzuruna Kabul Etmez. Elçilerle Görüşmesi İçin Vezir-i Azamı Görevlendirir. Venedik’ten Gelen Bu Heyet, Çaresiz, Vezir-İ Azam İle Görüşürler.Görüşmenin Konusu: “Sultanahmet’te Bulunan Yerebatan Sarnıcı Ve İçinde Bulunan Hazine” İle İlgilidir. Görüşmenin Konusu Oldukça İlgi Çekicidir. Hazineden Bahseden Heyet, Vezir-İ Azam’a Hazinenin Yerini Söylemez. Hazinenin Yerini, Sadece Padişah’a” Söyleyeceklerdir. Bunun İçin, Tekrar Padişah’tan Görüşme Talebinde Bulunurlar.

Vezir-İ Azam, Heyet İle Aralarında Geçen Konuşmaları Padişah’a Aktarır.

Fatih Sultan Mehmet Han’ın Siyasi Dehası Bilinmektedir. ‘Bu İşin İçinde Bir İş Olabilir,’ Diyerek Heyetten Bir Temsilci İle Görüşmeyi Kabul Eder. Belirlenen Tarihte, Seçilen Temsilci, Fatih’in Huzuruna Çıkar Ve Şunları Anlatır:

‘Yerebatan Sarnıcı Diye Bilinen Mekânın İçersinde Bir Hazine Vardır. Hazine Denilen Şey; Altın, Gümüş, Mücevher Gibi Maddi Değeri Olan Şeyler Değildir. Hazine, Özel Yapılmış Bir Lahit Ve Lahdin İçindeki Cesettir.’

Bu Lahit Ve İçindeki Ceset, Venedikli Elçiye Göre, ‘Hazine Değerindedir.’ Cesedin İse ‘Medusa’ Diye Adlandırılan Efsanevî Kişiye Ait Olduğu Belirtilir. Bu Ceset, Mumyalanmış Haldedir, Medusa Diye Tabir Edilen Saçları Yılanbaşı İle Yaratığı Andıran Bir Şekildedir.

Fatih Sultan Mehmet Han’dan Talepleri İse; ‘Kendileri İçin Çok Önemli Olan Bu Lahdi Ve İçindeki Cesedi’ Gelen Bu Heyete Vermeleridir. Bu Lahdin Ve İçindeki Cesedin Kendilerine Verilmesi Karşılığında Da, Fatih’e Birçok Şey Önerdikleri Bilinmektedir.

Venedik’ten Gelen Elçilerin Hıristiyanlarla Bir Alakası Olmadığı, Gizemli, Paganist Bir Tarikatın Üyeleri Olduğu’ Bilgisi De Vardır.

Bundan Sonrası Hakkında Pek Bir Bilgi Bulunmamaktadır…

Fatih Sultan Mehmet’in bu Lahdin, Çıkarılıp Çıkarılmamasına İzin Verip Vermediği İle İlgili Sır Bilgiler Abdülhamid Han’a Kadar Ulaşır. Abdülhamid Han, Bu Eksik Kayıtları Büyük Bir İlgi İle Takip Eder Ve İşin Ehillerine De Konuyu İncelettirir.

Abdülhamid Han’ın Bu İşle İlgilenerek Takip Etmesi, Medusa İle İlgili Olarak, Tarihi Yanlışların Önüne Geçilmesini Sağlamıştır. Sultan’ın Uzak Görüşlülüğü Sayesinde, Maksatlı Olarak Çarpıtılan Bazı Bilgilerin, Doğru Bir Şekilde Günümüze Kadar Ulaşması Temin Edilmiştir.

Sultan Abdülhamid Han’ın, Gizemli Olaylara, Sırlı Hikâyelere Olan İlgisi Bilinmektedir. Sherlock Holmes’in Hikâyelerini, İngilizceden Türkçeye çevirttiği, Okuduğu Ve Kütüphanesine Koyduğu Yine Homeros’un, İlyada Ve Odysseia İsimli Eserlerini De Aynı Şekilde Çevirtip, Okuduğu Bilinmektedir.

Abdülhamid Han’ın, Medusa İle İlgilenmesinin Sebebi, Sultan’a, Bu Konu İle İlgili Olarak Yine Birkaç Elçinin Gelmesi, Vezirlerine, Yerebatan Sarnıcı’ndaki Hazine İle İlgili Bir Şeyler Fısıldamaları, Bu Konuya Olan İlgisini Daha Da Arttırmıştır.Abdülhamid Han, Devlet-i Âliye’nin Bunca İşi Arasında, Bu Konuyu Da İhmal Etmemiş, Görevlendirdiği Birkaç Kişi İle Bu Konunun İyice Araştırılmasını Sağlamıştır.

Medusa İle İlgili Olarak Gelen Heyetle, Sultan’ın Vazife Verdiği Görevliler Temasa Geçmiş, Edinilen Bilgiler Padişah’a Rapor Edilmiştir.Araştırma Neticesinde, Gelen Kişilerin Kimlikleri Ve Ait Oldukları Teşkilatı öğrenen Sultan Abdülhamid Han, Bu Heyetin Taleplerini Geri Çevirmiş Ve Heyetten Aktarılan Bilgiler Doğrultusunda Da Bu Lahdi Çıkarmaya Karar Vermiştir.

Abdülhamid Han’ın Görevlendirdiği Bir Heyet, “Medusa” ile İlgili Çalışmaya Başlamış, Bu Ekibe Yıldız İstihbaratı’nın En Seçkin Üyeleri De Eşlik Etmiştir.

Uzun Uğraşlar Sonucunda, Yerebatan Sarnıcı’nın -Bugün Kapanan Dehlizlerinde- Söz Konusu Lahit Bulunmuştur. Bugünkü Yerebatan Sarnıcı Birçok Dehlizlere Sahiptir. Bir Ucu Haliç’e, Bir Ucu Ayasofya’ya Hatta “Binbirdirek Sarnıcı” İle Bağlantılı Olduğu Bilinmektedir.Günümüze gelene Kadar, Dehlizlere Duvarlar Çekilmiş, Ağızları Kapatılmış, Birçok Sırrı Da Örtülmüştür.)

Bugünkü Çemberlitaş’ın Alt Kısımlarında, Yerebatan Sarnıcı Gibi Bir Yapının Olduğu Tespit Edilmiştir.

Biz Yine Konumuza Dönelim:

Abdülhamid Han’ın Araştırmaları Netice Vermiş Ve Lahit Bulunmuştu. Abdülhamid Han Lahdi Bizzat Yerinde Görmüş, Tonlarca Ağırlıktaki Bu Lahdin Kapağı İndirilmiş, Lahdin İçinde Görenleri Dehşete Düşüren Bir Yaratık Görülmüştür.İnsan Başına Benzeyen, Kıvrımlı Kıvrımlı Dev Bir Yılan Gibi, Mumyalanmış, Ancak Bozulmaya Başlamış Bu Yaratığı, Orada Bulunan Çok Az Kişi Görmüş Ve Onu Görenler Hayretler İçerisinde Kalmışlardır.Abdülhamid Han, Bir Fermanla, Lahdin Derhal Korunmaya Alınmasını, Görülen Bu Lahdin Ve İçindeki Yaratığın Kimseye Anlatılmamasını Emretmiştir.

Abdülhamid Han, Bu Konuyla İlgili Olarak, Ne Yapacaklarına Dair İstişare Etmek İçin, Derin Ehl-i Ulema Ve Gönül Gözü Açık Kişilerle Çok Gizli Bir Toplantı Yapmıştır. Yapılan Bu Toplantı Neticesinde şu Görüş Ağırlık Kazanmıştır: Lahit Ve İçindeki Cesed, Halkta Çeşitli Fitnelere Sebep Olunmaması İçin Gizlenecektir.

Ancak Abdülhamid Han’ın Bu Konuyla Alakalı Bir Tereddütleri Vardır: Bu Lahdi Tekrar Saklarlarsa, Bu Lahdin Sırrını Bilen Şer Güçler, Ona Büyük Önem Atfedenler, Bu Lahdin Yerini Tekrar Öğrenebilirler mi?

Ertesi Sabah Ayrı Bir Heyetle Konuyu İstişare Eden Sultan Abdülhamid Han, Yine Zekice Bir Karar Vermiştir:

Lahit, Gün Işığına Çıkarılacak Ancak İçindeki Ceset/Yaratık Gizlenecektir.

Abdülhamid Han, Bu Cesedin Neye Ait Olduğunu Merak Etmiş Ve Öğrenmek İstemişti. Bunun İçin Yurt Dışından Ünlü Bir Biyolog Bilim Adamı Getirildi. Cesedi, Bu Bilim Adamına Gösterdiler. Cesedi Gören Bilim Adamı, Dehşete Düştü.

Getirilen Bu Bilim Adamı, İncelemesinin Neticesini Padişaha Sundu. Raporda Şu İbareler Oldukça Dikkat Çekiciydi: ‘Bu Bozulmaya Başlamış Olan, Dev Görünümlü, İnsan Başına Benzeyen, Yılan Gibi Kıvrılmış Bu Yaratık, Muhtemelen Dinazor Çağından Kalan Dev Bir Yılan Veya Dinazora Benzeyen Bir Yaratık…’

Bir Çingene Çocuğu, Rivayetlere Göre Dehlizlerden Birine Girmiş, Çıkamamış, Cesedi Gördükten Sonra O Da Sırra Vakıf Olmuş, Dışarı Çıktıktan Sonra Tüm İstanbul Halkına: ‘Ben Şahmeran’ı (Yarı İnsan Yarı Yılan) Gördüm Demesiyle Ve Bu Söylentinin Yayılmasıyla Olayın Boyutu Başka Bir Yöne Kaymıştır.

Tonlarca Ağırlıktaki Bu Lahdi, Devrin En Güçlü Hamal Ve Tulumbacıları, Urganlarla, Bin Bir Güçlükle Gün Yüzüne Çıkarmışlar, Bugünkü Fatih Camii’nin Avlusuna Götürüp, Halka Kısa Bir Süreliğine Teşhir Etmişlerdir.

Sultan Abdülhamid Han’ın Emriyle Lahdin Resmi Çekilmiş Ve Devrin Gazetelerinde Yayınlattırılmıştır.

Fatih Camii’ndeki Teşhirden Sonra Lahit Oradan Alınıp, Molla Fenari İsa Camii’nin Yanında Bulunan, Kraliçe Mezarlarının Yanında Bir Yere Konulmuş, (Molla Fenari Cami Bilindiği Üzere Osmanlının Gizli İstigbaratı Olan EVLİYALARDAN Oluşturulan İstigbaratın Toplanma Yeriydi) Bundan Sonra Ki Akıbeti Bilinmemekle Beraber, Bu Lahdin Peşine Bir Çok Yabancının Düştüğü Bilinmektedir.

Hadi düşünelim:

* Lahit Neden Fatih Camii’si Avlusunda Teşhir Edilmiştir? Bu Konuda Fatih’in Vasiyeti olabilir mi?

Şahmeran’ın Bu Yaratıkla İlgisi Var Mıdır?

Kutsal Ahit sandığı Medusa’nın lahitinden mi çıkmıştır?

Tüm gerçeklerin bizleri sardığı yarınlar dileğiyle…

Mesut Hekimhan

Eğitimci Yazar

mesuthan@gmail.com

Related posts

Leave a Comment