TÜRK PİRAMİTLERİ

“Tarihin Hangi Sayfasından Tozları Kaldırırsanız Türkleri Bulursunuz”

Bugün artık her türlü yazılı kaynaklara ve materyallere çok daha kolay ve hızlı bir şekilde ulaşılır hale geldi. Yazılı kaynaklar ve bulunan materyaller incelenerek öncelikle hangi kültüre ait oldukları araştırılıyor. Tek bir bulgu üzerinden hareket edilmiyor ve bilgilerin sentezi yapılarak tarihteki yerine yerleştiriliyor.

Milletler yaşadıkları coğrafya, kullandıkları dil, inanç ögeleri, savaş aletleri, gündelik eşyaları, yeme-içme, müzik gibi sosyal özellikleri ile birbirinden ayrılıyorlar. Bölgesel benzerlikler olsa da genel itibarıyla milletleri biyolojik özellikleri dışında kalan bu kültür varlığı birbirinden farklı kılıyor.

Milletleri kültürel ögelerinden ayıramayacağınız gibi kültürel varlıkların sahipleri olan milletleri de inkar edemezsiniz.

Düşünün; bir millet ay-yıldız simgelerini kullanıyor, gökte bulunduğuna inandığı tek Tanrıya inanıyor, ustaca ata binip ok, yay, kılıç kullanıyor. Buraya kadar belki şunu söyleyebilirsiniz:

“Bunları farklı farklı milletler pekala kullanmışlardır. Bu bize milleti işaret etmeyebilir.”

Evet, elbette az bilgiyle kesin sonuca ulaşılamaz. Şu bilgileri de ekleyelim:

Asyada yaşıyorlar, bozkurt en bilinen simgeleri, Türkçe konuşuyorlar ve yazılı kaynakları da Türkçe…

Bazı özellikler birleştikleri zaman doğru adrese ulaştırırlar. Dünya üzerinde belge ve eşyalar bulundukça inkar edilemez gerçekler de gün yüzüne çıkacaktır.

PİRAMİTLER KİMİN ESERİ PEKİ?

Piramitlerin nasıl yapıldığı, kimler tarafından yapıldığı, neden yapıldığı da cevabı en çok araştırılan konulardandır.

Avrupalı tarihçiler her konuda olduğu gibi bu konuda da bizleri olayların dışında tutmaya gayret gösteriyorlar. Türk tarihini küçültmek için Türk medeniyetlerine Saka, Sümer, Hatti gibi isimler verip farklı medeniyetlermiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Bunların üzerinde ayrıntılı bir şekilde ilerde duracağız inşallah.

“MU” kıtasından (Güneş İmparatorluğu) daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Türklerin dünyaya yayıldıkları bu kıtada üstün bir teknoloji ve çok ileri bir medeniyet kurduklarını biliyoruz. Kıtanın çökmesinden sonra dünyanın farklı bölgelerine yayılan Türkler bulundukları bölgelerde Piramitler yapmışlar ve zamanında yaşayan kimi toplumlara da öğretmişlerdi. Enerji üretimi, mekanlar arası geçişler, gökyüzü ile iletişim gibi farklı amaçlara hizmet eden piramitler dünyanın farklı bölgelerine yayılmıştır. Amerikada Maya, Astek, İnka piramitleri, Sümerlerin Zigguratları, piramitlerde bulunan tabletlerdeki “MU” hakkındaki yazılar, Mısırda “MU” yani “RA”’nın kutsallığı, simgeler işaretler hep aynı sonuçlara yaklaştırıyor bizi.

Bugün ise artık farklı medeniyet isimleriyle gizlenemeyecek kadar aşikar olan Türk Piramitleri…

Türk tarihi açısından Beyaz piramitler ya da Türk piramitleri diye de anılan piramitlerdeki materyallerin büyük önem taşıdığı kabul ediliyor.

Türk bilim insanları Çin’deki Türk piramitleri’nin içine girmeyi başarmıştı. Şimdi tamamen yasaklanmış olan bu piramitler nerede ve içinde neler var?

Çin’in orta kesimindeki Şaanşi eyaletinin başkenti Şian şehrinin 100 kilometre yakınındaki QinLing Dağlarında bulunan irili ufaklı yaklaşık 100 adet piramitin

milattan önce 1500’lü yıllarda yapıldığı öngörülmektedir. Kaynaklar ortaya çıktıkça çok daha eski tarihlere ulaşılacaktır. Beyaz Piramit’in yüksekliği 300 metre civarında olmakla birlikte Dünyanın en uzun piramiti olarak kabul ediliyor.

Araştırmacı yazar Oktan Keleş’in verdiği bilgilere göre:

Beyaz piramite yakın doğal bir mağaraya girip, yaklaşık 40 – 50 metre yürüdükten sonra mağarada üç kanallı bir girişe geliniyor. Yaklaşık 7 – 8 metre kadar aşağıya kayarak inince geniş bir alana yani piramitin içine ulaşılıyor. Burada bulunan bir mezar odasında yerde uzanmış boyu iki metreyi bulan bir mumya bulunuyor. Mumyanın başındaki kayada ise çeşitli işaretler, yazılar ve ay yıldız, kurt başları gibi figürler bulunuyor. Aynı alanda boyu üç metreyi bulan bir baş heykeli bulunuyor. Granit taştan yapılmış, üstünde iki adet boynuz bulunan heykelin alnının ortasında da ay yıldız simgesi bulunuyor. Bu heykel Türklerin atası Oğuz Kağan’ı temsil ediyor. Bu heykelin yanında kucağında çocuk olan bir kadın heykeli, yanlarında ise yerde başka bir mumya bulunuyor. Bir erkeğe ait olan bu mumya yuvarlak yüzlü ve ayaklarında bulunan çizmeleri de belli oluyor. Buradan aşağıya merdivenle inilen bir bölüm daha var ama inişi ve çıkışı çok zor olduğundan ve yasaklardan dolayı içeriye giriş olmasa da içeride bozulmamış başka mumyalar olduğu biliniyor.

Genel olarak duvarlarda ise yazılar ve şekillerle üst üste dizilmiş ve birbirine yapışmış tabletler bulunuyor.

Bu piramitler Türklerin kütüphanesi olarak biliniyor ve binlerce tablet barındırıyor. Bölgede yaşayan yerli halk, bölgede beslenen hayvanların daha semiz olduklarını, hastalanan hayvanların bölgede otlatılarak iyileştirildiklerini, yine hastalanan ya da yaralanan insanların piramitler içinde kalarak çok hızlı iyileştiklerini söylüyorlar.

Beyaz Piramit içindeki bir duvarda, bir efsaneden söz eder. O efsanede;   “Türklerin, Güneşin batmasına yakın bir zamanda, orduları ile buralara (Çin Bölgesine) tekrar geleceklerini, Türklerin Doğu’ya, Asya’ya ve Dünya’ya hakim olacakları” anlatılır… “Mezar odasındaki kayanın üzerindeki yazılardan bir bölümünün, 2023 yılına işaret ettiği” söylenmektedir.

2. Dünya savaşı sırasında Amerikalı pilot James Gaussman tarafından Hindistan’dan Çin’e uçarken görülen piramitlere daha sonra Alman araştırmacı yazar Hartwig Hausdolf gitmiş ve bir çok belge ve materyal toplamıştır. Hausdolf, bu piramitlerde ön Türklere ait çok sayıda yazılar ve mumyalar bulunduğunu söylemiştir. Piramitlerdeki duvarlarda dünya ve yıldız haritaları betimlemeleri mevcuttur. Tabletlerdeki yazıların arasında bir kısmı geçmişe bir kısmı da geleceğe ait kehanetlerin bulunduğunu görmüştür. Şaşırtıcı bir şekilde bu kehanetlerin de gerçekleştiğini söylemiştir. Tarihte yaşanmış ve hala ne olduğu çözülemeyen olaylardan da bu tabletlerde bahsetmektedir. Yine bir tablette, Türklerin elinde boynuz biçiminde, uzak ülkelerle iletişim kurabilmeyi sağlayan, fırtına çıkartıp güneş kadar parlak ışıklar saçarak düşmanları öldürebilen bir silahın bulunduğundan bahsetmektedir. Bir başka tablette 6 büyük şehri olan, teknolojik olarak çok gelişmiş bir Türk ülkesinden bahseder. Bu ülke bir deprem sonucunda suların altına  gömülmüştür.  Hausdolf’a göre bu tabletteki bilgiler kayıp kıta MU’yu betimlemektedir. 

2009 yılında Çin hükümetinin isteği doğrultusunda Pekin Üniversitesi Arkeoloji bölümü tarafından piramitlerde yapılan incelemelerin sonuçları kısıtlı da olsa açıklandı. Sızan ve medyada yer alan bilgilere göre tabletlerden birinde elektrik enerjisinin nasıl üretilip kullanılacağı konusunda son derece kapsamlı bilgiler verilmektedir. Yine bir başka tablette güneş enerjisinin ayna benzeri çeşitli materyallerin kullanılması suretiyle üzeri kapatılmış seralara yansıtılarak mevsim ayırımı gözetilmeksizin, istenilen bitkilerin istenildiği zamanda üretilmesinden bahsedilmektedir. Kendi dönemleri için oldukça şaşırtıcı bir teknolojinin kullanıldığı açık ve nettir.

Araştırmacı yazar Kazım Mirşan, çözülemediği söylenen mısır piramitlerindeki 184 adet hiyeroglifi ön Türkçe ile çözmüştür. Bunlarda Mısır’da bulunan piramitlerin ve mumyaların yapımının milattan önce 3000’li yıllarda Altaylardaki Türklerden öğrenildiği kesin olarak görülmektedir.

Çin hükümeti ve bir kısım tarihçiler bu bölgedeki piramitlerin Çinli Han hanedanı ailesine ait yöneticilere ait olduğunu iddia ederler. Öyle olsa kendi kültürüne ait bu piramitleri cilalayıp, parlatıp tüm dünyayla paylaşmaları gerekirdi. Ki, paylaşmadıkları gibi incelenip araştırılmasına dahi izin vermemeleri zaten olayı apaçık gösteriyor. Piramitlerin uçlarında bulunan kristal ve elmas benzeri taşları da kesip saklamaları da ayrı bir vahim durum.

Çin iddialarında piramitlerin yapımında uygur Türklerinin çalıştığından ve bu yüzden bazı Türkleri işaret eden materyaller bulunduğundan bahseder. Uygur Türklerine ait olduğu söylenen bilgiler ise günümüze yakın kurulmuş olan Uygur devleti ile karıştırılıyor. MU kıtasından gelen Türklerin milattan önce 15.000 ile 5000 yılları arasında bölgede kurmuş oldukları Büyük Uygur imparatorluğu dönemlerinde yapılmış olma ihtimalleri daha doğru ve gerçekçi.

Prof. Kazım Mirşan’ın araştırmaları sonucunda Sölgentaş Mağarasında Türkçenin 16.000 yıllık izleri bulunmuştur. Yani yakında yazının bulunmasına yönelik tarihi bilgilerin de düzeltilmesi gerekecektir.

Şimdi aklımda deli sorular:

Tarihin en eski uygarlıklarından birisi biz Türkler olduğumuz halde ve bir çok gelişmenin önün açıp, demiri bile işleyen bir güce sahipken hakkımızdaki kaynaklar nasıl az olur?

Bunca devlet kurup dünya tarihine yön verirken bir yazıyı mı asırlarca geliştiremedik?

12 hayvanlı Türk takvimini yapan, gezegenlere bile isimler veren bu millet astronomiden uzak kalmış olabilir mi?

Devletlerimizi simgeleyen tuğ sayısının 9 olması ve her bir tuğun bir gezegeni yada takım yıldızını simgelemesi de mi bir şey ifade etmiyor?

Kütüphanelerin tarih boyunca neden yakıldıklarını, tarihi belgelerin neden yok edilmeye çalışıldığını şimdi daha iyi anlıyorum.

Dikkat!

Göbekli Tepe ve çevresindeki tarih de bizi aynı noktaya götürüyor. Artık kendi tarihimize kendimizin sahip çıkmasının zamanı geldi.

Geçmişine ve geleceğine sahip çıkan bilinçli bir nesil dileğiyle…

Mesut Hekimhan

Eğitimci Yazar

mesuthan@gmail.com

Related posts

Leave a Comment