Uçağın tekerlekleri Logan Havalimanı’na dokunduğunda içimde tuhaf bir karışım vardı: biraz heyecan, biraz gurur, biraz da merak. Amerika Birleşik Devletleri’ne ilk kez geliyorum ve gelişimin bir anlamı vardı. Boston’daydım. Hem de AMGEN ABE biyoteknoloji programı için!
Yeni bir ülkeye ayak basmak, her zaman karışık duygularla doludur. Heyecan, merak, biraz tedirginlik… Boston’a ilk adımımı attığım an, işte tam da böyle bir karışımdı içimde. Valizim bir elimde; neyle karşılaşacağımı bilemeden havaalanından çıktım. Kalacağım otele nasıl gideceğimi düşünüyordum. Yarım yamalak bir yabancı dille birisine taksi durağının nerde olduğunu sordum ve o tarafa doğru yöneldim. Sıradaki taksiye bindim ve otelin adresini gösterdim. Taksiciyle çat pat konuşarak kendisinin Cezayirli Alaattin olduğunu öğrendim. 15-20 dakikalık süre sonunda kalacağım otele girdim. Girer girmez lobide proje ekibinden çok mütevazi biri olan sevgili Dr. Candice hanımla karşılaştım. Sanki yıllarca birbirimizi tanıyormuşuz gibi hoş geldin diyerek sarıldık. Sonrası malumunuz odaya geçip dinlenmeye geçtim. İlk kez gittiğim Boston, Amerika’nın en eski şehirlerinden biri. Ama tarih kokan sokaklarında yürürken aynı zamanda geleceğe yürüdüğünüzü hissediyorsunuz. Bir yanda eski mimari izleriyle bezenmiş taş sokaklar, diğer yanda dünyanın en prestijli üniversitelerinden MIT ve Harvard’ın kampüsleri…
İlk günümü otel ve civarı olan Cambridge bölgesini gezerek geçirdim. Daracık kaldırımlar, kırmızı tuğlalı evler ve gaz lambalarıyla sanki eski bir romanın içine düşmüş gibiydim. Sonra kendimi Charles Nehri kıyısında buldum. Nehrin diğer yakasında göğe uzanan modern gökdelenler, Boston’un sadece geçmişe değil, geleceğe de sımsıkı tutunduğunun kanıtı gibiydi.
Şehirde dikkatimi en çok çeken şeylerden biri ise insanların sıcaklığı oldu. ABE proje ekibinin sıcak karşılamaları ve sabırla dinlemeleri beni mutlu etti. Kendimi yalnız hissetmedim diyebilirim. Program başladığında, AMGEN ABE’nin neden bu kadar saygı duyulan bir oluşum olduğunu çok daha iyi kavradım. Sadece moleküllerle değil, insanlarla da çalışıyorduk. Öğrenme süreçleri, araştırma teknikleri ve laboratuvar uygulamaları… Hepsi bir yana, en çok hoşuma giden şey şuydu: Biyoteknolojinin sadece bilim değil, bir vizyon meselesi olduğunu gösterebilmesidir. AMGEN’deki diğer katılımcılarla kurduğumuz bağlar, Boston’un sunduğu çok katmanlı deneyimi daha da anlamlı hale getirdi.
Daha şimdiden anladım ki Boston, sadece yeni bir şehir değil benim için. Aynı zamanda yeni bir başlangıç. Tarihle bugünün, akademiyle yaşamın, sakinlikle heyecanın buluştuğu bir yer. Bu şehrin bana öğreteceği çok şey var; ben de öğrenmeye, yaşamaya ve yazmaya hazırım.
Fethi Ahmet ÖNER
Eğitimci/ Yazar
fethiahmetoner@gmail.com