TOPLUMUN AYNA DENEYİ

Geçenlerde internette gezinirken fareler üzerinden yapılan bir deney dikkatimi çekti. Bu deney Amerikalı bilim insanı John B. Calhoun’un 1970’lerde yaptığı meşhur “Universe 25” deneyiydi. Deney kısaca olarak şuydu; John B. Calhoun, Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü (National Institute of Mental Health, NIMH) laboratuvarında, bir çalışma yürütmüştü. Sadece dört çift fareli bir grubu, tamamen kaynakların bol olduğu (yemek, su, barınak), ancak fiziksel alanın sınırlı ve sabit olduğu bir ortamda yerleştirmişti. Deneyde, faunanın yalnızca fiziksel mekânla sınırlı olduğu bu ortamla sosyal davranış ve popülasyon dinamiklerini araştırmıştı. (Deney hakkında ayrıntılı bilgi edinmek isteyeniz olursa yazı sonunda bir link bıraktım)

Şimdi bu deney niye dikkatimi çekti oraya geleyim; deney sonucu bana sanki günümüz insanlığının hâlini çağrıştırıyor. Bir fare kolonisi üzerinden yapılan bu deneyde, yiyecek, su ve güvenli yaşam alanı bol miktarda sağlanmıştı. Yani, dışarıdan bakıldığında hiçbir ihtiyaçları eksik değildi. Fakat zamanla fareler arasında saldırganlık, yalnızlaşma, amaçsızlık ve üreme güdüsünün kaybolması baş göstermiş. Sonunda bu “bolluk, bereket” denilen yer, topluca bir çöküşün mezarlığına dönüşmüş. Bugün insan toplumlarına bakınca benzer izleri görmemek elde değil. Tarihin hiçbir döneminde bu kadar çok kaynağa, teknolojiye ve imkâna sahip olmamıştık. Ancak yine de insanlık, huzur, güven ve aidiyet konusunda derin bir kriz yaşıyor. Şehirler büyüyor ama insanlar küçülüyor. Evlerimiz genişliyor, cihazlarımız akıllanıyor ama ilişkilerimiz daralıyor. Tıpkı “deneydeki fareler” gibi; mücadeleyi, üretmeyi, sorumluluk almayı reddedip yalnızca tüketim ve konfora yönelen bireylerin sayısı artıyor.

Calhoun’un “ilk ölüm” dediği kavram, var olmanın ötesinde bir amaç kaybını ifade ediyordu. Bugün etrafımıza baktığımızda, tam da bu ruh halini görüyoruz. Gençlerin gelecek beklenti kaygıları aslında büyük oranda anlam kaybının yansımasıdır. İnsanların kendilerini bir amaca, bir topluluğa, bir değere ait hissedememesi; yalnızlık ve kayıtsızlık çemberini büyütüyor. Toplumda artan şiddet, aile bağlarının zayıflaması, sosyal medya bağımlılığı, tüketim hırsı gibi durumların hepsi bana deneyin aynasını gösteriyor. Orada yiyecek boldu, bizde de imkân çok fakat ruhlarımız aç, kalplerimiz susuzlaşmış durumda. İnsanlığın en büyük sınavı, kaynakları yönetmekten çok, varoluşunu anlamlandırmakla ilgili gibi görünüyor bence.

Peki çıkış, çözüm nerede? Bu soruya yanıt olarak: İnsan, değerlerine yeniden kavuşmadan huzur bulamayacak. Bu dünyada yaratılmasının nedenini bilmeden yaşaması, fıtratı gereği yaşamaması derin kayıplara neden olacak.  Dolayısıyla, yaratılış gayesini, dayanışmayı, üretmeyi, paylaşmayı, aidiyeti, milli ve manevi değerlerini bilen yani bizi insan yapan temel duyguları hatırlamamız gerekiyor. Aksi halde korkarım ki fiziksel çöküşe varan toplumsal bir tükeniş, hiç de uzak bir ihtimal görülmüyor.

Bu deney bir fareler üzerindeki araştırma gibi görünebilir ama aslında bize ayna tutuyor. O aynada kendimizi görmeliyiz, çünkü en zor şey çöküşün dışarıda değil içeride başladığını fark etmektir, Vesselam.

Link:https://www.matematiksel.org/bir-toplum-nasil-yok-olabilir-universe-25-deneyi/

Related posts

Leave a Comment