BİLDİĞİYLE AMEL ETMEK

Okuduğum bir kitapta etkilendiğim cümleyle bu hafta yazımın konusunu belirlemek istedim. Neydi o cümle “ilim sahibi olup irfan sahibi olamayanlar sırtına kitap yüklemiş ama adam olamamış kişilerdir.” Değerli okurlarım bu durumu toplum olarak eksikliğini çok hissettiğimiz önemli bir konu olduğunu düşünüyorum.

Mesleki hayatım boyunca bazen bir sohbetin tam ortasında, bazen bir sınıfın arka sıralarında, bazen de sessizce kendi kendime şunu sormadan duramıyorum: Biz gerçekten neyin peşindeyiz?,  Diplomanın mı, bilginin mi, yoksa insan kalabilmenin mi? Hemen cevaplamak istemiyorum bu sorunun etrafında gelin sizinle duralım.

İlim sahibi olmak; okumaktır, öğrenmektir, bilginin izini sürmektir değil mi?. Kitaplar, makaleler, deneyler, formüller vesaire hepsi kıymetlidir. İlim, insanın zihnini keskinleştiren; doğruyu yanlıştan ayırmayı öğreten önemli olgudur. Bir muallimin, bir tabibin, bir mühendisin, bir mimarın işi ilimsiz olmaz. Lakin şunu da açıkça söyleyeyim ki sadece bilmek, insanı her zaman doğru yere götürmüyor. Çok şey bilen ama kimseyi dinlemeyen insanlara hepimiz denk gelmişizdir. Bilgisi var ama gönüllere dokunamıyor, doğruyu söylüyor ama kalp kırıcı oluyor.

İrfan sahibi olan kişi ise başka bir kapı aralar. İrfan, bilginin kalpten süzülmüş hâli, empati, edep bilmektir, “ben” demeden yürüyebilmektir değil mi?. İrfan sahibi insan, bildiğini gösterme derdinde değildir; bildiğiyle iyilik üretir. Yanlışı gördüğünde bağırmaz, incitmez, öğretir. Hatası olana tepeden bakmaz, kibirli olmaz, egosuyla küçük görmez, tam tersine yanına oturur ve onunla hem hal olur. Kısacası irfan sahibi olan insan hem kendisini hem karşısındakini tanır.

İlim ve irfanı anlattıktan sonra şimdi düşünelim, ilim olup irfan olmazsa ne olur? Bu sorunun cevabını biliyorsunuz. Çok konuşan ama az anlayan insanlar çıkar ortaya çıkar. Her şeye cevabı vardır ama kimse onunla rahatça konuşamaz. İrfanı olup ilmi eksik olan kişi de iyi niyetlidir ama çaresiz kalabilir. Sadece kalp yetmez, akıl da gerekir. Biri eksik kaldığı yerde, diğeri tamamlayıcı olur.

Eğitim dediğimiz şey de tam burada anlam kazanıyor. Okullarda sadece bilgi yüklemenin değil, insan yetiştirmenin peşinde olmamız gerekiyor. Türkiye yüzyılı maarif modeli de tamda bunu hedefliyor aslında…. Sınıfta en çok bilen öğrenci mi değerlidir, yoksa arkadaşını düşünen, soru sorarken nezaketli olan öğrenci mi? Bence ideal olan ikisini birlikte taşıyabilendir. Hem düşünen, hem hisseden, hem bilen, hem anlayan…olmaktır. Tüm içtenliğimle söyleyebilirim ki: İlim, yolu gösterir; irfan, o yolda nasıl yürüyeceğimizi öğretir. Mesele sadece aklı doldurmak değil, kalbi de ihmal etmeden doldurmaktır. Belki de değerli insan olmak bilgiyi insanlıktan ayırmadan taşıyabilmektir. Unutmayalım irfan, öğrenilmesi en geç ama en kalıcı derstir.

Merak eden okurlarım için okuduğum kitabı da belirteyim: “Duyguların Psikolojisi ve Duygusal Zekâ” Prof.Dr. Nevzat TARHAN.

Related posts

Leave a Comment