BİLGELİK NEDİR NE DEĞİLDİR?

Bilmek, bilgi, felsefe ve bilgelik zihnimizde neleri canlandırıyor? Her türlü bilgiye ve yeteneğe sahip olduğunu düşündüğümüz şeyler var mıdır? Bu bilgiler bize nereden geliyor ve bilginin bizde olduğunu nasıl anlıyoruz? Her şey sorularla başlar, yanıt aramakla devam eder e bu meraklı, heyecanlı sürecin sonu gelmez. Düşünce düşünceyi çağırır ve hepsi bir süre sonra akıl denilen o anlaşılması zor mekanizmada yığılır. Bu çoğu kişinin felsefe tanımına yakın bir cevaptır. Hiçbirimiz tıpatıp aynı olmadığımız için düşüncelerimiz farklılık gösteriyor bu da aslında bir sorun olarak değil bir hazine olarak görülmelidir. Birbirimizle konuşurken karşımızdaki kişiyle düşüncelerimiz aynı olmadığında onu kötülemek, garipsemek veya önemsiz göreceğimize dikkatle dinlemeli kendi akıl süzgecimizden geçirerek akıl kumbaramıza yeni fikirlerimizi atmalıyız. Böylece felsefenin önemli bir unsuru olan kümülatif (birikimci) yönünü kavramış oluruz. Peki bu aklımızda biriken şeyleri ne olarak adlandırabiliriz? Akıl kumbaramıza attığımız her ‘şey’ i biliyor muyuz ya da bildiğimiz şeyleri mi atıyoruz bu kumbaraya? Bunları düşünürken hala çoğu şeyin farkında değiliz. Örneğin bilmek kelimesini ne kadar çok kullandığımızı düşünürsek bu kelimenin tanımını yapmamız gerekir. Bilmek ‘bilgi’ olarak adlandırılan bir terimin eylemiyse bilgilerin bize bilme eylemiyle ulaştığını düşünebiliriz. Ama bunu bile bildiğimizden asla emin olamayız. Örneğin Sokrates’ e göre bildiği tek şey hiçbir şey bilmediğidir. Buna nasıl ulaştığı hakkındaki merakımızı Platon’un Sokrates’in Savunması adlı eserini okuyarak kendi içimizde farklı cümlelerle cevaplayabiliriz.

“Nevi şahsına münhasırdı, ama aynı zamanda çok da sinir bozucuydu. Kendini insanı tatsız biçimde ısıran yapışkan bir at sineği olarak görüyordu.” Bu sözler Sokrates’in nasıl biri olduğunu tam olarak bize yansıtmasa da onun herkesi şüpheye ve sorgulamaya yönlendirdiğini, bu yüzden de alışılmışın dışında bir şeyi düşündükleri için onun bu yaptığını sinir bozucu olarak adlandırıp sürekli bir yerlere konup durarak rahatsızlık veren bir sineğin yaptığıyla eşdeğer tutmuşlardır. Bu hissettikleri rahatsızlık aslında Sokrates’in belki de hiç hissetmediği bir şeydi. Soru sormayla ve yanıt aramayla uğraşan kişiler çoğu zamanlarda sorgulamaya zaman ayırmayanlar tarafından bu yaptıkları delilik olarak adlandırılmış ve hoş görülmemiştir.

Döneminde herkesin ona bilge gözüyle baktığı ama kendisini bilge olarak görmeyen Sokrates, ona bilge diyenlerin yanıldıklarını, kendisinden daha bilge olanın var olduğunu ve onu bulacağını düşünüyor. Siyasetçilerden ozanlara, ozanlardan da zanaatçılara uzanan bu bilgenin kim olduğunu bulma yolunda herkesin gösterdiği bilge kişiyle birebir iletişiminden sonra hiçbirinin kendisinden daha bilge olduğunu düşünmemiş. Herkesi kendi bilgeliğiyle sınamış ve bilge olduğunu duyduğu kişilerle kendisini karşılaştırmıştır. Herkes kendi alanında bilgi sahibidir ve her şeyi bildiğini düşünmektedir. Buradaki anlamsızlığın kaynağı bilge olduğunu düşünen kimseler aslında çoğu şeyi bilmiyordur, ama bunun farkında değildir.

Çünkü herkes bilgeliğin önemli bir şey olduğunu söylüyordur ve bu körü körüne bağlandıkları bir düşüncedir. Aslında evrende onların bilemeyecekleri kavrayamayacakları kadar fazla bilgi vardır. Bu durumda düşünmeye ve sorgulamaya olan önemin farkında olan Sokrates kendisini herkesten bilge hissetmektedir. Çünkü o bilinecek tek şeyin hiçbir şey bilmeyeceği olduğunu düşünmüştür. “Bu fikri anlatmak için Platon bir mağarayı betimler. Bu hayali mağarada yüzleri duvara dönük, zincirlerle bağlı insanlar vardır. Önlerinde, gerçek şeyler olduğuna inandıkları titreşen gölgeleri görebilirler.” Buradaki anlatıma göre her şeyi bildiğini iddia eden arkasında birçok görülecek, algılanacak şeyi görmezden gelmektedir. Bizlerin görebildiği şeyler gölgelerden ibarettir ama eğer arkamızı dönebilirsek gölgelerin asıl çıkışı olan ateşi görebiliriz. Belki de zamanımızı bu ateşi görebilmek için çabalayarak geçirmek bilgelik yolunda yapabileceğimiz en anlamlı şeydir. Ne de olsa bizler çoğu şeyi bilemediğimiz bir düzenin içinde sağa sola saparak düzeni ve sağa sola sapma amacımızı, bu yolun sonunda neler bileceğimizi merak eden insanlarız. Bu yolda kararlı adımlarda yürümek ise bilgeliğe bir adım daha yaklaşma olarak adlandırılabilir.

Ekinsu Karya Gülcan

Related posts

Leave a Comment