Sadık Şendil’in senaryosunu kaleme aldığı, 60’lı yıllara damgasını vuran ünlü yönetmen Ertem Eğilmez’in kült filmlerinden biri olan ve yayınlandığı sene Adana Altın Koza film festivalinde en iyi 2. film seçilen (Birinci seçilen film ise Ömer Lütfi Akad’a ait köyden kente göçü konu edinen “Gelin” filmiydi.) ama en iyi yönetmen, en iyi film müziği, en iyi çocuk oyuncu, en iyi görüntü yönetmeni alanındaki birincilikleri ile film festivaline damga vuran; başrollerini Halit Akçatepe, Tarık Akan ve Kahraman Kıral’ın paylaştığı, Yeşilçam’ın 1973 tarihli unutulmazlarından “Canım Kardeşim” isimli filmi bilmeyen, seyrederken içi burkulmayan yoktur sanırım.
Canım Kardeşim filmi, mesaj kaygısı güden hikâye anlatımını başarılı bir şekilde gerçekleştiren ve birçok soruna dikkat çeken bir yapım. Dahası vermek istediği mesajını izleyiciye kalıcı bir etki ile bırakmayı başaran bir hikâye anlatıcılığına da sahip. Film, bugün için bile dram türündeki en kaliteli yapımlardan biri olmakla birlikte anlamlı bir derinlik içeriyor.
Seyretmeyeni yok gibidir ama filmin konusunu kısaca hatırlatmak isterim.
Savaşlar sonrası Balkanlardan İstanbul’a göç eden Mustafa Efendi, karısını kaybetmiş ve iki oğlu Murat (Tarık Akan) ve Kahraman (Kahraman Kıral) ile birlikte bir gecekondu mahallesinde yaşamaktadır. Mustafa Efendi eşeğiyle su satarak ailenin geçimini sağlamaya çalışırken büyük oğlu Murat işsiz, küçük oğlu Kahraman ise ilkokulda öğrencidir. Alkol bağımlısı olan Mustafa Efendi bir gün yine eve sarhoş gelir ve ağzındaki yanmakta olan sigaradan yangın çıkar ve ölür. Bunun üzerine evin geçimi ve küçük kardeşi Kahraman’ın bakımı Murat’a kalır. Kısa bir süre sonra Kahraman’ın lösemi olduğu anlaşılır. Öğretmenin tavsiyesi üzerine Murat ve Murat’ın en yakın arkadaşı olan Halit (Halit Akçatepe), Kahraman’ın bu günlerinde onu mutlu etmek için ellerinden geleni yaparlar. Ceplerinde para olmadığından dolayı kan borsacısına kanlarını satarlar ve Kahraman’ı lunaparka, lokantaya götürürler. Fakat Kahraman’ın en büyük hayali bir televizyondur. Kahraman’ın bu hayalini gerçekleştirmek için Murat ve Halit’in televizyonu çalmaktan başka çareleri yoktur.
İçeriği itibariyle kardeşliği, dostluğu, fedakârlığı sinema diliyle en iyi anlatan yapımlardan biri olan film, bize aynı zamanda LÖSEMİ hastalığı hakkında farkındalık oluşturan önemli bir yapımdır. O günlerden bugünlere kadar LÖSEMİ’nin hem tanısında hem de tedavisinde önemli gelişmeler yaşanmış ve filmin sonundaki hazin sahne şükürler olsun ki daha az yaşanır duruma gelmiştir. Temennimiz ve duamız ise tamamen ortadan kalkmasıdır.
Hematoloji kökenli bir hastalık olan LÖSEMİ kanser türleri içerisinde en geç tanımlananı olmuştur. Sebebi ise mikroskobun 1590 yılında Zaharias Jansen tarafından bulunmuş olmasına karşın tıp alanında ancak 19. yüzyıl başlarında kullanılmaya başlanmasıdır. Her önemli hastalık gibi LÖSEMİ’de bir engellilik durumu arz etmektedir. Hatta Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre özürlülük fonksiyonel bir hasar; sakatlık, normal aktivitelerde kısıtlılık; engellilik ise, sosyal dezavantaj olarak tanımlamaktadır. Buna göre özürlülük ve sakatlık kavramları daha ziyade insanın fonksiyon kaybına odaklanırken, kişinin bir engeli sebebiyle sosyal yaşamının etkilenmesi engellilikkavramıyla ifade edilmektedir.
Sayı ve özelliği yönüyle farklılıklar arz etse de her devirde, her toplumun içinde mutlaka kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç, engelli, hasta vs. gruplardan oluştuğu muhakkaktır. Çünkü engellilik ve engelli kişilerin varlığı, insanlık tarihi kadar eskidir. Dolayısıyla huzurlu ve mutlu bir toplumun ortaya çıkması için bu kişilerin ve grupların sorunları çözülmüş ya da asgariye indirilmiş olması şarttır. Üstelik engelli şahısları tek başlarına değil, onlarla doğrudan ilgili olan aileleriyle de birlikte düşünmek gerekir. Hal böyle olunca her toplumun önemli bir kısmının doğrudan engelli sorunlarının içerisinde bulunduğu hesaba katılmalıdır.
GÜNÜN TÜRKÇESİ
-Fatih KUTLU-