EĞİTİM AT YARIŞI

Her geçen gün öğrenci sayılarımızla birlikte okul sayılarımız da artıyor. Bu artış aynı zamanda farklı türde eğitim veren kurumların da çoğalmasını sağlıyor.

                Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak amacıyla çocuklarımız erken yaşlarda yarışma sınavlarıyla tanıştırılıyorlar. Bu sınavların sonuçlarına göre kalite ve eğitim düzeyi birbirinden farklı okullara yerleşen çocuklarımız her eğitim kademesi değiştirilirken bu sınavlara girip kendi arkadaşlarıyla yarışıyorlar. Zaman zaman değişiklik gösterse de orta okula, liseye, üniversiteye geçerken mecburî istikametleri hep sınavlar oluyor.

                Çocukların eğitimlerinin daha önemli olduğunu biliyoruz ve sınavlardan da mümkün olduğunca uzak kalsınlar istiyoruz. Ne yazık ki bizler sınavları kaldırsak ve çocukların eğitimine önem verilsin desek te olmuyor.

                Orta okullar öğrenci alırken ya kendi kurumlarında sınav yapıyorlar ya da ilk okuldan mezun oldukları  notlarına bakıyorlar. Bu da daha ilk okul çağlarında çocuk değil yarış atları yetiştirmemize sebep oluyor.

                Ruhsuz doktorlar, paraperest avukatlar, hızlı mühendisler netlerine göre yetişiyor ve “NET” kâr düşünerek yaşayan bir nesil geliyor.

                Spor, sanat ve beceri dersleri sınavlara dahil olmadığından 80 milyonluk Türkiye ne doğru dürüst bir sporcu, ne uluslar arası bir sanatçı yetiştiremiyor.

Fırsat eşitliği amacı ise maddi durumları yerinde olanlar için hiçbir anlam ifade etmiyor. Zira çocuk üniversiteyi kazanacak puan alamasa da  “”Özel” üniversitede istediği bölümü rahatlıkla yine okuyor. Sınav türlerinin değişmesi, müfredat yenileme, öğretmene not verdirme gibi işleyişler ise eğitimin daha da öğretime dayanmasına yol açıyor.

                Bir kral ülkesinin en hızlı atını ve atlı askerini seçmek için bir yarışma tertipler. Yalnız yarışmanın kuralı olarak birinci gelen ata değilde sonuncu gelen ata ödül verecektir. Bu yüzden bütün yarışmacılar başlangıç noktasında beklemekte ve hiç biri yarış alanına dahi girmemektedir.

Bu durum uzun süre devam edince kralla görüşürler ve birinci gelene ödül verilmesini isterler. Kral isteğinde ısrar eder ve yarışmanın da gün bitmeden bitirilmesini emreder. Çare düşünürler ama bulamazlar. Sonuçta cezalandırılmak ta vardır. Gün görmüş bir pîri fâni gelerek yarışmacılara bir tavsiyede bulunur. Bunun üzerine tüm yarışmacılar atlara binerek son sürat yarışırlar ve kazanan sonuncu atı tespit ederler.

                Kral durumu öğrenince ihtiyar pîri fâniyi yanına çağırıp bu işi nasıl çözdüğünü sorar. İhtiyar:

“Baktım ki hiç kimse atının birinci gelmesini istemiyor. Ben de herkes başkasının atına binsin ve yarışsın öyleyse dedim…”

Kendinden başka hiçbir şey düşündürmeyen sistemin bir an önce değiştirilmesi; Yunus Emre gibi sevgi dolu, Mevlana gibi hoşgörülü, Nasreddin hoca gibi sevimli karakterler kazandıralım bu bize yeter.

                Gerisini nasıl olsa hallederiz…

Mesut Hekimhan

Eğitimci Yazar

Related posts

Leave a Comment