ENGELLİ KİM?

Toplumsal olarak bazen önyargılarımızın ardına saklanıp kendimizi güçlü, eksiksiz ve kusursuz sanabiliyoruz. Kibirli olarak etrafımıza bakınıyoruz, çevremize ve çoğu zaman bu bakışla ne kadar kişileri yaraladığımızı fark etmiyoruz. Oysa görmezden geldiklerimiz, küçümsediklerimiz ya da “işe yaramaz” gözlerle baktıklarımız; insanlığın en yüce duruşunu sergileyenler: Engelli bireyler olabilmektedir. Bu asil bireyler belki bizim gözümüzün seçemediği ama aslında yüreğimizin görmesi gereken büyük bir gerçeği taşıyarak, hayatlarındaki tüm engellerine rağmen, yaşamayı her gün yeniden ve cesurca seçmekteler.

Bir düşünün; günlük hayatımızda önemsemediğimiz merdiven basamakları onlar için koca bir engel hâline dönüşebiliyor. Bir bakış, bir fısıltı ya da yanlış seçilmiş bir kelime ise fiziksel engelden çok daha ağır bir yük bırakabiliyor. Buna rağmen tekerlekli sandalyesiyle sınav birincisi olan bir öğrenci, tutunduğu bastonla hayal ettiği meslekte en iyiler arasına girmeyi başaran bir öğretmen veya işitme cihazıyla müziğe tutunup sahnelerde alkış toplayan bir sanatçı; hepsi kararlılıklarıyla hayatın tüm zorluklarına meydan okuyor. Üstünlük ancak takva ile olur.

Tam da bu noktada, insanlığa örnek olarak gelen Peygamber Efendimiz ’in (s.a.v.) engellilere yaklaşımını hatırlamak gerekir. O, engelli bireyleri hiçbir zaman eksik veya toplumun dışında görmemiş; aksine onları sorumluluk sahibi, değerli ve toplumun saygın birer parçası olarak kabul etmiştir. Gözleri görmeyen Abdullah b. Ümmü Mektûm’u Medine’de müezzinlik göreviyle onurlandırmış, onu defalarca kendi yerine vekil bırakmıştır. Efendimiz ‘in bu yaklaşımı, aslında bizlere çok net bir şey söylemektedir. Engel, insanın değerini azaltmaz; insanı değerli kılan kalbidir, duruşudur, niyetidir.

Biz ise çoğu zaman kendi konforumuz bozulmasın diye bu insanların mücadelesine gereken desteği sunmaktan uzak duruyoruz. Empatiyi unuttuğumuzda aslında insanlığımızdan eksildiğimizi fark etmiyoruz. Oysaki engel dediğimiz şey; bedenden çok zihinde, tavırda ve bakış açısında başlıyor. Her engelli birey, topluma ilham verecek kadar güçlü bir hikâyenin kahramanı olurken bizim yapmamız gereken tek şey, onların yanında durarak hayatı birlikte kolaylaştırmaktır. Bir rampayı görünce şaşırmak yerine, o rampanın zaten her yerde bulunması gerektiğini doğal bir hak olarak kabul etmek zorundayız.

Unutmayalım: Engeller sandığımız kadar büyük değil; asıl büyük olan, onları büyüten önyargılarımızdır. Peygamberimizin merhamet ve adalet dolu rehberliği bize gösteriyor ki asıl sınav, engeli olan bireyler için değil; onların yanında nasıl ve nerde durduğumuzdur. Hayat bir sınavsa ki bana göre bir sınav, bu sınavda belki de en zor soruyu onlar değil biz çözmeliyiz.  İnsanlık sınavını geçmeye gerçekten hazır mısınız?

Fethi Ahmet ÖNER

Eğitimci/ Araştırmacı/Yazar

                       fethiahmetoner@gmail.com

Related posts

Leave a Comment