Okuyanlar bilir. Geçen haftaki yazımın sonunda “Harekete geçmek nedir bilir misin Züleyha” diye sormuştum. Bu bağlamda harekete geçmenin ilk adımını attım. Bu adımı atma konusunda bana her türlü destek olan arkadaşıma çok teşekkür ediyorum. İnsanın yalnız olmadığını bilmesi ve psikolojik destek alması çok güzel bir şey. Arkadaşımın desteğiyle yarım kalan tedavime yeniden başladım. İnternetten randevuyu aldım ve bu esnada diğer ayrıntılara odaklandım.
Bir hafta önce almış olduğum hastane randevusunun günü gelip çattı ve hastaneye gitmek üzere yola çıktım. Çok güzel bir şekilde hafif hafif yağmur çiseliyordu. Bir an derin derin düşüncelere dalıp 15 yıl öncesine gittim. Tıpkı bugünkü gibi yine bir Şubat ayıydı. Yine tıpkı bugünkü gibi hafif hafif yağmur çiseliyordu. Ancak 15 yıl önceki yer Denizli değil, İstanbul’du.
O gün alışveriş yapmak için Şişli’deki Halâskârgazi Caddesi’ne gitmiştik. Şubat ayına göre yumuşacık bir hava vardı. Soğuk havaları ve yağmurlu havaları sevmeyen ben o gün o havayı çok sevmiştim. Dahası yağmur altında dolaşmaktan zevk almıştım. Bugünkü hava O günkü havanın aynısıydı sanki. Bir anlığına kendimi İstanbul’da gibi hissettim. Belki ruhum bir anlığına İstanbul’a gidip gelmiştir; kim bilebilir ki? Hastaneye gidiyor olmasaydım aylak aylak dolaşmak isterdim. Büyük ihtimal o gün yağmuru sevmemin nedeni İstanbul’a duyduğum aşk ve orada yaşadığım güzelliklerdi diye düşünüyorum. İstanbul aşkı nedeniyle hafiften yağan yağmurları artık seviyorum. O günü hatırladığım zaman yağmurlu havalarda kasvet basmıyor artık. Ey İstanbul kalbimdeki yerini bir bilsen…
Sadece bendeki mi?
Nicelerini kendine aşık edip şiirler, şarkılar yazdıran şehir; uğrunda koca koca gemilerin karadan yürütüldüğü şehir.
Yahya Kemal Beyatlı’nın da dediği gibi;
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül bahame keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Yahya Kemal Beyatlı
DEVAM EDECEK…