GEÇMİŞİN İZİ

O gece diğerlerinden çok farklı bir geceydi. Her şeyden öte dolunay vardı gümüş bir tepsi gibi parlayan. Telefonunu kaptığı gibi fotoğrafını çekti dolunayın. Manzara fotoğrafları çekmeyi oldum olası severdi. O kadar parlak, o kadar berrak ve âdeta o kadar yakındı ki, biraz daha yakınlaşsa giriverecekti pencereden içeri. Kendine bir kahve yapıp balkona çıktı yaz mevsiminin son dolunay’ını seyretmek üzere. Gündüzün o yorucu gürültüsünden eser kalmamış, canlı-cansız her şey uykuya çekilmişti. Sanki bir o kalmıştı uyanık dünyanın bekçiliğini yapar gibi.

Dalıp gittiği düşüncelerden ambulans sesiyle irkildi. Ambulans, ana caddeden dönüp ara sokakta durdu. Uzun bir bekleyişten sonra hastayı alıp tekrar yola çıktı. O andan itibaren geçmiş canlandı hiç geçmemiş gibi bütün duygu yoğunluğuyla gözlerinin önünde. Bir zamanlar o ambulans kendisi için gelirdi. Sürekli tetikleyen astım atakları sonrasında 112’yi arar, apar topar acil servise kaldırılır ve geceyi hastanede geçirirdi. Çok şükür o günler geride kalmıştı. Ne çok şey vardı şükredecek. Yeter ki insanoğlu şükredecek güzellikleri görebilsin. Sonra ambulans şoförünü düşündü. Ne kadar kutsal bir iş yaptığının farkında mıydı acaba? Yoksa ekmek parası için “ne iş olsa yaparım abi” diyenlerden miydi?

Daha sonra bilgisayarın başına geçti yazısını yazmak üzere. Bir süredir, bir internet sitesinde haftalık yazılar yazıyordu. Yıllar önce görüştüğü psikolog ona, kitap yazmayı düşünüp düşünmediğini sormuş, o da kendisinde öyle bir potansiyel görmediğini söylemişti. Var mıydı acaba kendisinde bu potansiyel. Bugün Bir internet sitesinde yazı yazabildiğine göre yıllar sonra da kitap yazabilir miydi? Bu düşünceler eşliğinde yazısını tamamlayıp yattı Yeni bir güne başlamak üzere.

Related posts

Leave a Comment