GEL AMA…

Merhaba nasılsın? Duydum ki işten güçten yorulmuş biraz da beni özlemişsin. Bu aralar bana gelebilirmişsin. Nasıl yani, geliyor musun yoksa gelmiyor musun? Bu durumu bir kesinleştirelim. Sen de kabul edersin ki, belirsizlikten hiç kimse hoşlanmaz. Bir de geleceğin zaman haber verirsen sevinirim. Böyle söylüyorum diye kızma lütfen. Bir türlü sevemedim şu çat kapı durumunu. Hem geleceksen ona göre hazırlık yaparım. Bilirsin, misafire ikramda bulunmayı severim. Hele ki o misafir sen isen; o zaman bambaşka benim için. Yok eğer gelmeyeceksen işime gücüme bakarım.

Eğer geleceksen, virgüllerle gel isterim. Hayata biraz mola veririz. Çay kahve içer muhabbet ederiz. Şöyle iki lafın belini kırarız. “Lafın belini de neden kırıyor Sak?” Sonra güzel bir film izleriz. Biraz yürüyüş yapar vitrinlere bakarız. Vitrinlere bakıp ta alışveriş yapmamak olur mu hiç? Zaten ikimiz de oldum olası alışveriş yapmayı çok sevmişizdir.

Eğer geleceksen, ünlemlerle gel isterim. Hayata biraz güler geçeriz. Sürat motoruna biner dalgalarla yarışırız. Martılara simit atarız. Bak peşin peşin söylüyorum. Paraşütten atlayalım deme sakın! Ünlemlerle gel dediysem, o kadar da demedim.

Eğer geleceksen, üç nokta ile gel isterim. Güzel olan her şeyin, bizi mutlu eden her şeyin sonsuza dek sürmesi için…

Eğer geleceksen, iki nokta üst üste ile gel isterim. Yanlış anlaşılmalara açıklık getirir; kırgınlıkları gideririz. ​Aslına bakarsan her noktalama işaretinden biraz getir isterim. Ancak soru işareti hariç. Zira ondan bende fazlasıyla var. Belki de en çok ihtiyacım olan iki nokta üst üstedir. Ne de olsa soru işaretlerinin azalmasında onların yadsınamayacak kader etkisi var.

Related posts

Leave a Comment