Kışın ilk günleri gelip çatmış, ağaçlar yapraklarını toprağa bırakmıştı. Evlerin çatısına kadar karla dolan kışlar artık gerideydi. “Eskisi gibi değil”in adı yeni olmuş, yenilik arzusu her yeri, her düşünceyi zaptetmişti. Saniye Hanım da bu yenilik dalgasına teslim olmaya aday görünüyordu. Gözlerini açtığında saat altıyı göstermek üzereydi. Köyün camisinden yükselen ezan sesini duyalı on dakikayı geçmişti. Sıcak yatağından bir türlü çıkası gelmiyordu. Soba iyice sönmüş, kışın soğuk nefesi pencere kenarından sızarak odayı doldurmuştu. Zorlukla doğruldu. Yatağın kenarındaki hırkasını omuzlarına attı. Soğuk odaya ayaklarını uzattı. Terliklerini arandı, bulamayınca derin bir iç çekip ayağa kalktı. Akşamdan ocağın kenarına dizdiği odunlardan iki tanesini sobaya doldurdu. Sobayı tutuşturduktan sonra yatmadan önce sobanın üstüne bıraktığı ılık güğümü aldı. Kapının sürgüsünü açıp çardağa usulca süzülerek abdestliğe doğru ilerledi. Çocukluğundan beri hastalandığı günler haricinde sabahlar hep böyle geçiyordu. İbadetini yapmış olmanın huzurunu hiçbir şeye değişmezdi. Döndüğünde soba iyice harlanmış, içerideki soğuğu kırmıştı. Odayı hafifçe dolduran dumanın kaçıp gitmesi için çıkmadan önce camı ve kapıyı aralamış olduğundan, döndüğünde dumandan eser kalmamıştı. Duasını bitirdiğinde ortalık iyice ağardı. Perdeyi sıyırıp günün odaya girmesine izin verdi. Camı aralayıp bulutsuz gökyüzüne baktı, rüzgârsız soğuk havayı içine çekti. Gençliğinde ekip biçtiği tarlalar günden güne kayboluyordu. Gökçe ağaçlar, meşe ağaçları ve yabani otlar tarlaları gizliyordu. Çiftçilik yapan kalmadığından, doğa kendi payına bu işi hakkıyla yapıyor, eski örtüsüne kavuşuyordu. “Toprak kendi payını alıyor, beni ne zaman alacak acaba?” Diyordu. Oğulları birkaç kez teklif etmesine rağmen onu şehre götürememişlerdi. En yakın arkadaşları birer birer toprağa teslim olunca yalnızlığın korkusunu ta yakınında hissetmeye başlamıştı. Akşam yemeğinden sonra gitme kararını vermiş, eşyalarını toparlamaya girişmişti. Zamanın yavaş aktığı bu topraklarda çocukluğu, gençliği, evliliği gözünün önüne geldi. Hepsini daha dün gibi hatırlıyordu. Değişmeyen evler, değişmeyen samanlıklar, harmanlar, tepeler, tarlalar… İşte bu değişmeyen tüm yerler onun hafızasıydı. Birkaç kez gittiği şehirde gördüğü yerler bir sonraki gidişinde aynı kalmıyor, yeni apartmanlar, bloklar yükseliyordu. Birkaç kez de yolunu kaybetmişti. Bu topraklar onun bütün geçmişiydi. İnsanların her gün bir yere yetişme gayretleri onu yoruyordu. Oysa burada beklemek gerekiyordu. Zamanından önce ne toprak sürülür, ne de hasat yapılırdı. Gün iyice yükselmiş gitme vakti kapıya dayanıyordu. Komşunun köpeği havladı, horuz öttü, avlunun kapısı gıcırdadı. Oğlu gelmişti.
HAFTAYA DEVAM EDECEK…
Mehmet Hüseyinçelebi
31.01.2021 Kastamonu