GÜLERKEN AĞLAYANLAR

Şimdi size Fmf le ilgili olarak otelde ilk iş deneyimimi anlatmak istiyorum.Bir süredir Alanya’daydım orada okuyordum. Zaten oraya gitmek benim çocukken hayalim olmuştu ve ben biliyordum bir gün oraya gidecektim. Neyse sınava girdim ama ailem hiç gitmemi istemiyordu. O dönem kardeşimde üniversite de okuyacaktı. Yanımızda bizi arayıp soran bir baba yoktu. Baba kelimesi hayatım boyunca benim için hiç anlamlı bir kelime olmadı. Bazı kelimelerin anlamı olmaz zaten bazı insanların yaşamı boyunca nefret barındırdığı kelimeleri vardır. Bazı acıları da bu yüzdendir ki anlatamazsın. Boğazında büyük bir kuytu oluşur o an yutkunamazsın. Yetim bir gözyaşı akar sol tarafından insanın. Gözyaşın bile o duyduğun, hissettiğin acının karşısında yetim kalır. Anne babası problemli çocukların yüzlerine bakıp onlara ailesiyle ilgili sorular yönelttiğinizde kimse hıçkıra hıçkıra ağlayarak anlatmaz size başından geçenleri. Tam tersi yüzünü kaplamış bir tebessümle tıpkı bir çocuğun annesine masal anlatırken duyduğu sevinçle ve basite indirgeyerek kahkahalarında boğularak dinlersiniz onları. Ben her şeye rağmen hayatımın merkezine oturmuş değiştiremeyeceğim her şeye rağmen, yaşadıklarıma rağmen okumak istedim. En büyük hayalim büyük adam olmaktı. Çünkü yaşadığınız sürece insanlar sizden hep bir şeyler bekleyecekti bunu çok küçükken öğrenmiştim. Ben çoğu şeyi fark etmeden çok küçükken öğrenmiştim. Büyüdüğümü de çok küçükken öğrenmek zorunda kalmıştım. Hastalığımın bende var oluşunu öğrendiğimde ise “aaa ben büyümeden yaşlanmışım!” Diye bir cümle kurmuştum içimden dışıma doğru. Üniversite’ye gitmeden önce fmf olduğumu öğrenmiştim ve bu hastalıkla savaşmam gerektiğinin bilincinde olarak Alanya yollarına düşmüştüm neler yaşayacağımdan habersiz. İlk yıl yeniden doğmuş gibi hissedip, ikinci bir hayatımın olduğunu ve onu burada yaşayacağımı düşünmüştüm bir gün uyandığımda iyileşeceğime inanarak. Alanya’da tabi hayat çok pahalıydı çalışmam gerekiyordu. Belli bir süre okurken kafelerde çalıştım ve hep büyük bir hüsranla kaderime boyun eğerek defalarca işten atıldım. Fmf Ataklarım çalışmama izin vermiyordu ama pes etmekte bana göre değildi.Yaz tatiline girmiştik. Manavgatta Alanya ya göre kaliteli oteller mevcuttu. Bir karar verip aniden Manavgat’a gitme kararı aldım. Tanıdığım sadece bir kişi vardı. Zaten onunda babası o zaman yoğun bakıma girmişti oda Benimle ilgilenememişti ve bu kız yine yalnız kalmıştı ataklarıyla kocaman bir yerde ve herkesin onunla yabancı olduğu bir şehirdeydi artık. Atak geçirdiğinde arayacağı arkadaşları da yoktu bu yüzden. Düşünceler eşliğinde yoluma devam ettim. Elimdeki valizin küçücük olmasına rağmen lojmana vardığımda yüzümdeki ter, kalbimin ritminin hızlanması ve buna eşlik eden yorulmuş ayaklarım bana dur dinlen dinlen artık diye bağırıyordu. Benimse onları duymaya zamanım yoktu. Lojmanın bahçesinde duran bir arkadaş beni o halde görünce hemen valizimi eline aldı ve valizimi odama kadar taşıdı. Burada yaşayacaklarımı beni nelerin beklediğini düşünmeye başlamıştım. Nerdeyse bir ay doldu ve atağım geliyordu hissediyordum. Otelde karşılama hostesi olarak çalışıyordum. Restoranın kapısında saatlerce dikiliyordum ve sürekli müşterilere tebessüm saçıyordum ağlamak gibi lüksüm yoktu kapıda. Hayat yine bana bir gol atmıştı. Ağlamanın yasak olduğu yerlerdeydim. Ataklı zamanlarımda en büyük cezam gülmek olmuştu galiba. Birden karnıma bir ağrı girmişti hareket edemiyordum regli olmuştum ve Atağım gelmişti biliyordum. Yüzüm bembeyazdı, gülümsemek için direniyordum. Yemek saatinin bitmesine daha 1 saat vardı gözümü saate dikmiştim. Hatta müşterilerin kimisi beni tanıdığı için restorana girerken neyin var hasta gibisin dediklerinde gizli bir şekilde evet biraz diyordum. Neyse artık dayamamıştım ve çocuk restoranına gidip çocuk masasının üstüne kafamı koyup biraz uyumak istiyordum sadece biraz ağrıyı duymamak istiyordum. Masada uyuyakalmışım. Kafamda dikilen bir şef hey uyan ne yapıyorsun burada! Diye bağırıyordu. Kendimi o an hamallık yapmak için gurbete giden  ve çalışması gerekirken açlıktan uyuyakalan bir çocuğa benzetmiştim. Korkuyla uyanıp  “Hastayım beni hastaneye götürün.” Dedim Sesim çıkmıyordu nerdeyse. Tabi onlar anlar mı hastalıktan falan? Çalışırken hasta olmak her zaman lükstü bu onların bana s*öylemiş olduğu cümleydi. Sonra baktı ki  hala ayakta değilim kalkamıyorum hemen otelin içinde bulunan hasta odasına gittik. Bir tane doktor vardı karşımda. Bana sorular soruyordu bense sadece kafamı sallamakla yetiniyordum. Acı doğruya erişmişti çaresiz bakışlarım yine yüzüme yerleşmişti. Doktor hastalığın nedir? Dedi o an çekindim defalarca düşündüm söylemeli miydim yoksa söylememeli mi? Sonucu biliyordum kesin işten atılacaktım. ama sandığım gibi olmadı. Ne dedi biliyor musunuz arkadaşlar:)Fmf nedir dedi… Evet, şaşırmadım doğrusu bu soruyla ilk defa karşılaşmıyorduk ne de olsa. Bu soruda ne anlatmalıydım ya da nasıl en basite indirgeyerek anlatmalıydım? Tıpkı doktorların bize yaptığı gibi basit bir kârın ağrısı dedim. Belirtilerini sordu. Ataklar halinde dedim. Tabi bu sırada masasındaki bilgisayarına fmf belirtileri yazdığını hissediyordum. Ve ilk defa bir doktor benim hastalığımla ilgili güzel şeyler söylemişti. Bana şu cümleleri kullandı? Su içmek ister misin biraz dedi evet dedim o an kurumuş dudaklarımı görebiliyordum. Ve cümlesine devam etti ben karşısında acı çekiyorken…”Hastalığın ilginç öncelikle ama nadirsin biliyor musun? Düşünsene insanların hastalıklarının çoğu birbirine benzer ama sen farklı bir hastalığı taşıyorsun ve bunu kimse bilmiyor senden başka. Birde buradan bakmak lazım. Tabi ki de mutlu olmanı beklemiyorum ama nadirsin birine anlatsan anlamaz. “diyerek cümlesini bitirdi ve iğne yapmamı ister misin? Dedi evet dedim. iğneden sonra biraz iyi olmuştum. Başlarda iğne çok ise yarıyordu ama oda sonraları faydasız duruma geldi. Ve o gün mesaiyi bir şekilde bitirmiştim. Doktorun odasında durduğum süre benim için çok önemliydi ve bunu kullanmalıydım. Orada dinlenmiştim ve böylelikle zamanı doldurmuştum:) krizi fırsata çevirmek önemli Sonra ne oldu biliyor musunuz? Otelde büyük bir dedikodu ben epilepsi hastasıymışım ve saklıyormuşum… Sadece sustum… Çünkü anlatsam anlamayacaklardı. Bunu yayanda zaten oradaki halimi gören iş arkadaşlarımdı. Evet, arkadaşlar şimdi size diyeceğim şu ki “İş hayatımda bu sadece orada yaşadığım ilk atağımdı devamını tahmin edebiliyorsunuzdur. İnsanlara nasıl da muhtaç kaldığımızı, bir su bile içemeyecek duruma gelmeyi… İnsanların anlayışsızlıkları… Ve bunu bana karşı kullanmaları… Yok, öyle umutları yitirip karanlıklarda savrulmak. Aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak… Dedim ve yoluma devam ettim. Çünkü yollar da kronik hastalıklar gibi hiç bitmeyecekti…

Related posts

Leave a Comment