Günümüz dijital yağmurları altında ıslanırken bir köşede unuttuğumuz ve anlaşılmayı bekleyen bir el sanatımıza dikkatimizi çekmek istiyorum.
EBRU;
Yoğunlaştırılmış su üzerine toprak ve toz boyalarla resim yapma sanatıdır. En eski süsleme sanatlarımızdandır.
İçinizdeki fırtınaların, sevinçlerin, aşkların suya yansımasıdır ebru…
Su ve siz…
Büyük bir aşkla atılan her boya damlası sizin gülümsemeniz yada gözyaşınızdır…
Nasıl yapılır:
Ebru yapımına başlamadan önce seçilecek materyalin ölçüsüne uygun büyüklükte bir tekne hazırlanır, tekne kitreli su ile doldurulur. Değişik renklerde boyalar hazırlanır. Hazırlanan boyalar fırça veya metal çubuk yardımıyla daha önce hazırlanmış olan kitreli suyun üst yüzeyine damlatılır. Damlatılan boyalara şekiller verilir. Boyaların suda açılmasını ve şekillerin sudaki yuvarlaklığını kesin olarak bilemeyiz. Ancak fikir sahibi oluruz. Yaptığımız ebrunun tam olarak nasıl olacağını değil neye benzeyeceğini bilebiliriz. Bu yüzden iki defa ayni ebruyu yapmak imkânsızdır. Ebrunun aktarılacağı materyal düzgünce tekne üzerine serilir, şekiller malzemeye aktarılınca tekneden kaldırılır ve kurumaya bırakılır.
Ebru Tarihçesi: Zamanla Ebru olarak anılan bu sanatın kelime kökeni Farsça Ebri: bulut bulutumsu, Çağatayca: Abru : su yüzü ‘ den geldiği bilinmektedir. Türkistan’da doğan bu sanatın başlangıcının 9. yüzyıl olduğu sanılmaktadır. Fakat elimizde tam bir belge niteliği taşıyan bilgi bulunmamaktadır. 1447 yılına ait olduğu söylenen en eski ebrunun Topkapı Sarayında olduğu söylenmektedir. Fakat şu an o ebruya ulaşılamadığı için elimizde bulunan en eski ebru Topkapı Sarayı’nda ki 1554 yılına ait olan ebrudur diyebilmekteyiz.
Osmanlı imparatorluğunda Enderun mekteplerinde saray için üretilen ebru saray dışına taşıp buradan da Anadolu’ya yayılmıştır. Doğal malzemelerle çalışılmaktadır. Gül dalı ve at kılından fırça, bitki zamkından suyun yoğunluğunu arttırmak için kitre , boyaları su yüzeyinde tutabilmek için öd , boya olarak da toprak, pigmen ve oksit boyalar kullanılmaktadır.Çok taşlı ve pis olmayan beğendiğimiz herhangi bir renk toprak ile boyalarımızı kendimiz elde edebiliriz.Göreme’nin beyaz ve kirli beyaz, Sivas’ın koyu kahverengi, Kütahya’nın aşı boyası(kırmızı toprak) gibi. Bu nedenle, doğanın tüm güzelliklerinden yararlanarak ebru sanatını icra etmek mümkün olabilmektedir.
Osmanlılar döneminde devlet belgeleri ve resmi yazışmalarda zemin olarak kullanılmıştır. Bu ise ebrunun bir eşi daha olmayan desenlerinden yola çıkılarak tahrifatı önlemek amacıyla yapılmıştır. Yazı pervazlarının süslemesinde, kitap ciltlerinin iç kapağı olarak kullanılan ve hat çalışmaları için zemin oluşturan ebru sanatının, Avrupalı seyyahlar tarafından keşfedildikten sonra değeri iyice anlaşılmıştır
Avrupalılar, ebru kağıdının üzerinde, mermerlerde bulunan damarların yer almış olmasından dolayı bu kağıda “mermer kağıdı”; Araplar ise damarlı kağıt anlamına gelen “Varaku’l mücezza” demektedir.
Ruha huzur veren ve sabırlı olmayı öğreten bir sanattır ebru. Sinir hastaları ve çocuklar üzerinde yarattığı olumlu etkiler ortadadır. Sakinleştirici etkisi ile sinir sistemini düzenlemekte ve su ile ilgilenmeyi zaten seven çocuklarda ise, renklerin birbirleri ile dansı, onları mutlu kılmaktadır.Bir çiçeği bile yapabilmek için, hareketleri düzene soktukları ve geliştirdikleri bir gerçektir.
Geleneksel bir el sanatı olmaktan da öteye geçen ebru kültürümüzde yaşatılması gereken ögelerimizdendir. Acaba farkında mıyız ve gereken önemi verecek miyiz?