Hayatın Sözeli 

Hepimiz lise döneminde dört ana dalla karşılarışız. Sayısal,eşit ağırlık,sözel ve dil olan bu ana dallar bizim gelecekteki işimizi ve hayatımızı derinden etkiler. Sonuçta alanına göre iş,işine göre para kazanırız. Tabii buralara gelmeden önce bizi,alanımıza göre girdiğimiz üniversite bölümleri karşılar. Her bölümün kendine has zor sınavları ve bunlara çalışan öğrencileri olur. Buna rağmen iş olanağı bulmak için ek olarak kurslara gidip kendini geliştirmesinin önemi  öğrencilerin bölümlerine göre değişiklik gösterir.

Mesela bir sayısal öğrencisi üniversitenin verdiği eğitim dışında bir kurstan eğitim alması pekte önemli değildir. Çünkü sayısal bölüm okuyan birinin işi hazır olur. Bu bir yandan avantajdır da tabii. Nede olsa sayısal bölümün dersleri zordur ve öğrencilerinde tek amacı üniversiteyi bitirip iş sahibi olmak olduğu için çalışacak çok zamanları olur. 

Sayısal bölümlere kıyasla eşit ağırlık bölümleri birazcık ek çaba ister. Çünkü eşit ağırlık bölümlerinde kamuda çalışma avantajı olduğu kadar özel bir şirkette çalışma durumları da vardır. Eşit ağırlık bölümlerinde öğrencileri kamuda çalışmasını sağlayan  temel etken çeşitli sınav yöntemleridir. Bu sınalarda bölüm içi ana dallara göre barajlar konulur ve öğrencinin o barajı geçmesi istenir. Barajı geçemeyen öğrencilere ise özel şirketlerde çalışma durumu doğar.

Sözel bölümlerde ise öğrencilerin büyük bi çoğunluğu nun özel şirketlerde çalışma durumu vardır. Buradaki öğrencilerde çok çaba sarf edenler ve az çaba sarf edenler kendi aralarında ayrılır. Az çaba sarf edenlerin iş bulma  imkanları zor olduğu gibi fazla çaba sarf edenlerin iş bulma imkanları kolay olur. 

Dil bölümlerinin çalışma alanları genel itibariyle zaten kısıtlıdır. Çünkü dil bölümlerinin içeriği yabancı dillerden ibarettir ve bu durumda öğrenciyi ister istemez yurt dışına teşvik eder. 

“Hayat” ise her yönüyle ucu dile evrilebilecek  durumda olan sözel bir bölüm gibidir. İnsan hayata Hakk’ı öğrenmek ve öğretmek için gelir. Bu durum İslam harici dinlerde çokça kez inkar edilse de kaçınılmaz bir gerçektir.Hakk’ı öğrenmek ve Allah’a inanmak “ben inanıyorum” demekle kalmamalıdır kalamaz. İnanmanın yanında ibadette etmek gerekir. Kuran’da yazıldığı gibi namaz kılınmalı,oruç tutulmalı, maddi durumun el veriyorsa hacca gidilmeli, zekat verilmeli ve diğer farz ibadetler yapılmalıdır. Çünkü bunlar Amel Defterimize bir soru gibi işler. Sonuçta ise bize en büyük ödül olan  “Cennet” vardır.

Yükümlülük size kalır tabi aynı zamanda bu yükümlü olduğunuz şeyleri yapıp yapmakta sizin elinizdedir. Yani Allah’a inandıktan sonra “şu ibadet bana göre değil” veya “bu ibadeti yapmak istemiyorum” gibi şeyler deyip ibadetlerinizi azaltarak dünyevi hayatınızı yaşamaya kalkarsanız Cennet’e gitmeniz zorlaşır. Bunun aksine ibadetlerinizi doyasıya yapıp İslam’ın gerektirdiği davranışlarda titizlik gösterirseniz Cennet’e gitmeniz kolaylaşır. Dolayısıyla dünya hayatında rahat yaşayanla yükümlülüklerini yerine getirenler arasında fark vardır. Tüm bu söylenenlere rağmen İslam’ı kabul etmeyip kendi var saydıkları Tanrı’lara inananlar ise dil bölümü seçip yabancı dillerle ilgilenen öğrenciler gibidir. Ne yazık ki onlar öte dünyada Cennetteki Müslümanlara yabancı olan Cehenneme gidecektir. 

Related posts

Leave a Comment