Bir gün batımı tevafuk karşılaşmıştı iki yabancı. Sonrasında iki yakın dost candan öte canan olacaklarını bilmeksizin bir çay eşliğinde muhabbet kurivermişlerdi hemencecik. Bu sohbetin üzerinden seneler geçmişti ki sohbeti ne Ahmet ne de Mine unutabilmişti. İki yabancı dosttu onlar, senelerin getiremediği huzuru, sıcaklığı, saygıyı ve sevgiyi bir saat içerisinde verebilmişlerdi birbirlerine. Yaklaşık dört sene sonra tekrar aynı şehirdelerdi. Ahmet bir plan yapmıştı. O sohbet ettikleri çay bahçesine her gün gidecekti. Bir umut görebilmeyi düşlüyor onunla mutlu bir yuva kurmayı düşünüyordu. Bir yüzük bile almıştı hatta. O sohbet esnasında en sevdiği kitabın “Çöle İnen Nur” olduğunu söylemişti Mine ve Ahmet o günden sonra o kitabı yanından ayırmamıştı. Bu kitapla beraber verecekti yüzüğü Mine’ye, planına dahil etmişti bunu da. Bir hafta sonra akşam üstü gün batımı eşliğinde karşılaşmışlardı yine. Ahmet cesaretlenip her şeyi anlatmak istemişti ama heyecanı el vermiyordu bir türlü. Kan ter içerisinde kalmış, farkında olmadan Mine’ye almış olduğu gülü fazlaca sıkarak elini yaralamıştı. Farkında değildi, acı hissetmiyor içinde bulunduğu karmaşalı duygulardan sıyrılmaya calışıyordu. Kalbi çarpıyor, bir türlü iki kelimeyi bir araya getiremiyordu. Konuşmayı unutmuş gibiydi. “Neyin var” sorusuyla irkildi Ahmet . İçinde bulunduğu karmaşadan bir an önce kurtulmak istercesine “sevmek böyle bir şey mi?” Diye soruverdi.
-Ne gibi?
-Bilmiyorum. Kalp çarpıntısı, midende oluşan tarifsiz hissiyatlar sevgiyi tarif eden kelimeler artık kifayetsiz kalıyor gibi.
-Kelimeler onlara yüklediğin anlamlarla zenginleşir ve sevgiyi tanimladığın şey aslında onlara yüklediğin manada gizlidir.
-Bir yerde anlamak ve anlamlandırmak gibi yani.
-Evet.Karşındaki kişiyi anlamak anlaşılmak ve bu alçak gönüllülüğü devam ettirebilmektedir mesele.
Bir süre sessizlik oluştu. Mine anlamıştı aslında Ahmet’in kendisini sevdiğini ama ondan duymak istiyordu. Çünkü kendiside sevmişti. Bu konuşmadan sonra kararını net olarak vermişti. Ahmet bir müddet sessizliğini koruduktan sonra Mine’ye:
-Sana bir hediyem var, demişti.
-Ne hediyesi?
-En sevdigin kitabın ismini söylemiştin bana hatırlıyormusun?
Bu soruyu sorduğu esnada çantasından kitabı çıkararak ona uzattı. Çok sevmişti. Gözleri dolmuş bir şekilde kitabı incelerken Ahmet diz çökmüş bir vaziyette Mine’nin kendisini fark etmesini bekliyordu. Mine sağına döndüğü anda gözgöze gelmiş ve o soruyla muhatap olmuştu:
-Benimle evlenir misin? Mine bir müddet dona kaldıktan sonra “Evet” diyerek beraber bir mutluluğa adım atmışlardı.
Ahmet ile Mine tevafuk ile karşılaşmanın ardından bu yabancı dostluğu evlilik ile taçlandırmış sonsuz bir saadet ile noktalamışlardı.
Misafir Yazar BEYZA NUR ÖZCAN’IN kaleminden