Tarihimiz, dik duruşlarıyla, yol göstermeleriyle bizlere örnek olan şahsiyetlerle dolup taşmaktadır.
Vatan sevgisini verdiği mücadeleleriyle vatan toprağının her zerresine kadar yaşamış, inancını toprağına katık edip kutsal davasını milletimizin iliklerine kadar hissettirmiştir.
Dağıstan İmamı olarak da anılan Şeyh Şamil babaannemin söylediğine göre büyük dedelerimiz tarafından da akrabamız olur. Yaşamı ve davasıyla guru duyduğum Şeyh Şamil’i denizden bir damla niyetiyle paylaşmak istiyorum.
Şeyh Şamil (26 Haziran 1797, Gimri, Dağıstan (Avar Hanlığı) – 4 Şubat 1871 Medine)
Kuzey Kafkasya halklarının siyasi ve dinî önderi, Kuzey Azerbaycan, Dağıstan, Çeçenistan ve Çerkesya’nın üçüncü imamı olan imam ve askerdir.
Kafkasya’nın bağımsızlığı için mücadele etmiş olan Şeyh Şamil, Müslüman nüfusa sahip ülkelerde ün sahibidir. Ruslara karşı kazandığı zaferlerden ötürü “Kafkas Kartalı” ve “Rusya’nın Kâbusu” gibi isimlerle anılır. Hamzat Bey’den sonra Kafkasya’daki direnişçilerin komutanıdır ve aynı zamanda Nakşibendi şeyhlerinden Seyyid Cemaleddin Kumuki’nin halifelerindendir. Yirmi beş yıl boyunca (1834 – 1859) sürdürdüğü savaş ile onu izleyenlerin benimsemiş oldukları İslam ve tasavvuf inancı, günümüzde Kafkas halkları arasında oldukça yaygındır.
Kafkasyanın Ruslar tarafından işgal edilmesini uzun süre geciktirmiş, tüm dünyaya “Dağıstan-Çeçenistan” isimlerini duyurmuştur.
Dağıstan’ın Gimri köyünde 26 Haziran 1797 tarihinde dünyaya geldi. Bir görüşe göre Avar kökenlidir. Babası Avarlardan Dengav Muhammed, annesi Avar beylerinden Pîr Budak’ın kızı Bahu Mesedu’dur.
Diğer görüşe göre ise Baba tarafından Kumuk kökenlidir. Ramazan Abdulatipov ise Annesinin kökeninin Mantaşhilal adlı Kumuk sülalesine mensup olduğunu belirtmiştir. Şamil’in kendisine “Tatar” dediğine dair iddialar vardır:
“Kendimi güçlü hükümdarlarla karşılaştırmaya cesaret edemiyorum: Ben basit bir Tatarım, Şamil; ama toprağım, ormanlarım ve boğazlarım beni birçok hükümdardan daha güçlü kılıyor”.
Tatar kelimesi Türk-Moğol asıllı göçebe toplumlar için genel bir ad olup, bazen özellikle Rus kaynaklarında Türk olmayan topluluklar için de kullanılmıştır. Ailede hem Kumuk hem de Avar dilleri konuşuluyordu.
Doğduğunda kendisine dedesi Ali’nin adı verildi. Ancak sürekli hasta olduğundan ad değiştirmenin iyi geleceğine dair geleneksel inancın etkisiyle ailesi adını Şâmil (Şâmûîl, Şemûîl) olarak değiştirdi. Ardından arkadaşı Molla Muhammed ile birlikte Harakinili Said ve ileride kayınpederi olacak olan Nakşibendi şeyhi Cemâleddin Gazi Kumuki’den dinî ilimleri tahsil etti ve yirmi yaşlarında ileri bir seviyeye ulaştı.
On beş yaşında at binmeye ve kılıç kullanmaya başlamıştır. Yirmi yaşında çoğu spor dalında yetenek sahibi biri haline gelmiştir. Ayrıca Nakşibendi tarikatında aldığı bu eğitim onda Rusların; Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslamiyet’i, tekrar canlandırmak ve yaymak için uğraşmasına, özgürlük, direniş ve İslam Birliği gibi bazı düşüncelerin gelişmesine etki etmiştir. Rus İmparatorluğu’na karşı Dağıstan’da başlattığı savaşını Çeçenistan’da sürdürmüştür. Savaş, Kuzeybatı Kafkasya’da devam eden Rus-Çerkes Savaşı ile birleşmiştir. 1848 yılında Şamil, Çerkesya’ya komutanı Naib Muhammed Emin’i göndermiştir.
Dönemin güçlü devletlerinden biri olan Rusya’nın engellemesiyle dost olan ülkelerden gelen yardımlar kesilince, Şeyh Şamil ülkesinin gücünün tükenişini görmüştür. 1859’un 6 Eylül’ünde 70 bin kişilik Rus ordusuna, yanında birkaç yüz kişi kalıncaya kadar direndikten sonra, savaşı sürdürmesinin tehlikeli olduğunu anlayan Şeyh Şamil, Çarlık yetkilileriyle müzakereler yaparak, silah bırakma yolunu seçmiştir.
Rus Çarı 2. Aleksandr, Şeyh Şamil’i sarayın kapısında son derece nazik karşıladı ve kılıcını almayarak kendisine olan hayranlığını dile getirdi. Şeyh Şamil, bir ay kadar sarayda misafir edildikten sonra, saygın tutsak olarak esaret yıllarını geçireceği Kaluga’ya gönderildi. Sürgüne gittiği çeşitli Rus kentlerinde sempati toplayarak günlerini geçirdi.
Şeyh Şamil davasına sadık bir insan olarak yaşamıştır; bu uğurda annesi ile arasında geçen olay tarihe geçmiştir:
Savaş dönemlerinde halktan bazıları “Artık teslim olalım, anlaşma yapalım.” diye söylenmeye başlamıştır. Bunun üzerine Şeyh Şamil teslim olmaktan bahsedene kırbaç cezası vereceğini ilan etmiştir. Bu durumda çekinen halk çareyi Şeyh Şamil’in annesine gitmekte bulmuşlardır. Annesi Şeyh Şamil’e teslim olma teklifini iletince Şeyh Şamil koymuş olduğu kanundan ödün vermemiştir. Cezayı yaşlı bir kadının çekemeyeceğinden dolayı, cezanın oğluna intikal ettirileceğini söylemiş böylece Şeyh Şamil kendini kırbaçlattırmıştır.
Sürgünde on yıl kadar geçirdikten sonra Çar, Şeyh Şamil’in hacca gitmesine izin vermiştir. Kendi isteği ile gönderildiği Kiev’den 31 Mayıs 1869’da İstanbul’a gitmiştir. Gittiği gün sadrazam ve şeyhülislam ile görüşmüştür. Ardından 15 Ağustos 1869’da Dolmabahçe Sarayı’nda Padişah Abdülaziz Han ile görüşmüş, padişah kendisine ve aile bireylerine maaş bağlatmıştır. 15 Ocak 1870’te Abdülaziz’e veda ziyaretinde bulunmasının ardından yedi ay kaldığı İstanbul’dan 25 Ocak 1870’te hac vazifesini yerine getirmek üzere ayrıldı. Hac görevini yerine getirdikten sonra Şeyh Şamil, Şubat 1871’de Medine’de 73 yaşındayken vefaat etti. Şeyh Şamil, Medine’de bulunan Cennetü’l-Baki’ye defnedildi.
Lak kökenli müridi Muhammed Emin, başlangıçta Ruslara karşı önemli başarılar kazandıysa da 1859 yılında Şeyh Şamil’in silah bırakmasına rağmen Çerkesya’da mücadeleyi sürdürme kararını almasıyla tartışmalı bir liderlik yürüttü.
Oğullarından;
Gâzi Muhammed, (Osmanlı’nın hizmetine girerek 93 Harbi’nde Ruslara karşı savaşmıştır.)
Muhammed Şâfiî (Rusların hizmetinde bulunarak orduda tuğgeneralliğe kadar yükselmiştir.)
Ahmed Cemâleddin, Muhammed Sâid, Cemaleddin, Muhammed Kâmil de diğer oğullarıdır.
Geçmişlerimize sahip çıkan nesillerin yetişmesi ve çoğalması dileğiyle…
Mesut Hekimhan
Eğitimci Yazar
mesuthan@gmail.com