Kanlı Para

İlk kez M.Ö. 9.000 yılında Mısır’da görülen takas işlemi pazarlar yoluyla yapılıyordu. Anlaşmalar şeklinde mal veya hizmetlerin değişiminden oluşan bu sistem pazarlarda gerçekleşiyordu. Mallarını takas etmek için pazara giden insanlar hem ihtiyacı olan eşyaları alıyordu hemde yeni kültürlere tanışmış  oluyordu. Tüm bu olumlu etkenlere rağmen takas usulünün  zamanla malların alışverişinin gecikmeleri gibi olumsuzlukları da vardı. Lidyalılar bu olumsuzlukların önüne geçmek için M.Ö. 118 yılında taştan parayı keşfetti. 

Bakır ve gümüş gibi maddelerin karışımıyla elde edilen elektrumun fırına atılmasıyla ortaya çıkan taştan paralara “sikke” adı veriliyordu. Takas yoluyla alışverişin önüne geçen sikkeler ticareti kolaylaştırdı. İnsanlar paraların üstüne dönemlerindeki önemli kişilerin imzalarını basmaya başladı. Böylelikle insanlar tarafından önemli unsur haline gelip birden fazla basılan para sayısının artmasıyla gün geçtikçe değer kaybetmeye başladı. 

Bu durum yaşanırken  Mısır’da M.Ö. 5.000’li yıllarda zemin yüzeyinde paranın önüne geçecek altın keşfedildi. Altını işlemesi çok güç olduğu gibi altın yoluyla alışverişte bir hayli zordu. Belki günlerdir altını işlemeye çalışan insanlar zor işlenmesinden dolayı değerli saydıkları için bu maddeyi kimseyle paylaşmak istemiyordu. Altın para  sahibi olanlar  her türlü şeyi alabilecek duruma gelmişti. Böylece zenginliğin simgesi olan altın kast sisteminde insanların sınıflandırılmasını kolaylaştırdı. 

Bu sistem zengin fakir ayrımını içerip savaş ve ölümlere yol açıyordu. Buna göre zenginler iş sahibi olurken fakirler her daim köle olmak durumundaydı. Altın para ile bütün insanları parmağında oynatacağına inanan insanlar kendisine  “güç” yetkisi verip kendi için çalışan kişilere asker dedi.  Bu insanlar aynı zamanda halk arasında harami ve korsan olarak biliniyordu. Haramiler, gruplar halinde insanların yolunu keserek altın para istiyorlar, altın para vermeyenlerin canlarını alıyorlardı. Korsanlarda aynı şekilde deniz üstünde çeşitli gemilere saldırarak ganimet sahibi oluyordu. 

Harami ve korsanlarla aynı dönemde yaşayan ve onları sollayacak acımasız krallarda vardı. Bu krallar para yoluyla bütün insanları hakimiyet altına alıp ülkeleri ele geçirerek hep daha fazlasını isteyenlerdi. Altın para ile hakimiyet altına alamayacağı insanları öldüren bu krallar akıl almaz her türlü şeyi yapıyordu. Bu zalim  kralların başında 6 bin akserini öldüren Qin Shi Huang (M.Ö. 247-210) gelmekteydi. Yine aynı şekilde  imparatorluğu ele geçirmek için erkek kardeşlerini öldüren Julies Ceaser (M.S. 37-41) vardı. Bunlar gibi krallar kendi içlerinde kan döktükleri gibi dışarıya da fazla acımasızlardı. Bir sürü ülkeyi acımasızca işgal edip güçlerine güç katan krallar sayesinde altın güç göstergesi haline geldi. Güç göstergesi haline gelen altınlarla taç yapılıp üstüne güç görülmeyen  kralların kafasına takılıyordu. Hüneri taçta sanan  acımasız krallar ülke ülke gezip kendini yenilmez güç haline getirmeye çalışıyordu. 

Tarihler böyle geçerken parasız bir hayat olmamaya başladı. İnsanlar, yaşamını parayla seçer oldu. Allah’ın verdiği bilgiyi paraya dönüştürülüp kimilerine göre “köleleştirilen yer” olarak adlandırılan “okul” kavramını üretti. Bir sürü şifalı bitkiyle iyileşilecek hastalıkların iyileşme yöntemleri unutturuldu “hastaneler” yapılıp şifa para kaynağına çevrildi. Eski gelenek terk edilmeyip zenginler sevildi,fakirler aşağılandı. Evliliklerde önce erkeğin maddi kazancı soruldu sonra düğünler paraya dönüştürüldü. Tarih boyunca bu ve bunlar gibi  durumlara sürükleyen bir sürü dış etken vardı ama insanlar bu etkenlere  baş kaldırmayı es geçerek  parayla yaşamlarını zorlaştırmayı seçti.

Related posts

Leave a Comment