Son zamanlarda bazı kişilere karşı kırgınlıkla kızgınlık arasında gidip geliyorum. Yaşamış olduğum bu bocalama sonucunda kızgınlık kırgınlığa galip geliyor ve işte o anda bütün ipleri koparmak istiyorum. İçimden bir ses “Yak gemileri ve yoluna devam et” derken; bir başka ses ise yaşanan güzel günler hatırına “Sus ve sabret” diyor. Sonrasında başlıyorum kendimle konuşmaya. Tamam susmak güzel şey, sabretmek de öyle (yerine göre) güzel Güzel olmasına da nereye kadar? Bugüne kadar sustum, Sabrettim, alttan aldım da ne oldu?
Gerçekten ne oldu?
Yapmış oldukları haksızlığı reva gördüler. Benim susup sabrediyor olmamı sineye çekmek sandılar. Hataları hak zannedip daha fazlasını yaptılar… İşte o andan sonra bende çanlar çalmaya başladı.
Günümüzde, arkadaşlıkların hatta akrabalık ilişkilerinin bile menfaate dayalı olduğu düşünülecek olursa, bu kadar alttan almamalıydım. “Aman Ali Rıza bey, ağzımızın tadı kaçmasın!” modunda olmamalıydım.
Şimdilerde, almış olduğum kararlarla birlikte uzaktan bakıyorum mesafe koyduğum insanlara. Tıpkı onların bana yakındayken bile uzaktan baktığı gibi.