“İnsana Göre Meslek Mi? Mesleğe Göre İnsan Mı?”
Eğitim, müfredat, uygulamalar sürekli değişiyor. Bir iki söz etmeden önce şu hikayeye kulak verelim…
Adamın biri bir terziye gitmiş ve hazır durumdaki bir takım elbiseyi denemiş. Aynanın karşısında durup kendine bakarken yeleğin alt kısmının bir parça eğri büğrü olduğunu fark etmiş.
‘Ah!’ demiş terzi;
“Bu konuda endişelenmeyin. Sadece daha kısa olan ucu sol elinizle çekiştirin, kimse bir şey fark etmeyecektir.”
Müşteri bunu yapmaya çalışırken ceketin klapasının, düz duracağına kıvrıldığını farketmiş.
“Aaa, o mu?” demiş terzi;
“Bu hiçbirşey değil. Sadece kafanızı biraz çevirin ve çenenizle aşağı doğru bastırın.”
Müşteri razı olmuş ve bunu yaparken pantolonunun iç dikişlerinin biraz kısa, arkanın da epey sıkı olduğunu hissetmiş.
“Aaa, bu konuda endişelenmeyin.” demiş yine terzi;
“Sadece iç dikişleri sağ elinizle aşağı doğru çekin, her şey mükemmel olacak.”
Müşteri düşünmeden razı olmuş ve takımı satın almış.
Ertesi gün, yeni takımını giymiş. Terzinin yapmasını söylediği tüm el ve çene düzeltme hareketleriyle birlikte dışarı çıkmış.
Çenesi klapayı aşağıya doğru bastırırken,bir eli yeleği çekiştirir ve öteki eli ise kasığının altını kavrar bir halde aksayarak mahalledeki parktan geçiyormuş. İki yaşlı adamın dikkatini çekmiş ve dama oynamayı bırakıp onun yoldan geçişini seyretmeye başlamışlar.
“Vay canına!” demiş birincisi;
“Şu zavallı sakat adama bak!”
İkinci adam bir an düşünmüş, sonra mırıldanmış:
“Evet, sakatlık çok kötü, ama benim merak ettiğim ne biliyor musun? Böyle güzel bir takımı nereden almış acaba?”
Evet, toplumun beğenisini kazanacak mesleklerin sahibi olmayı başarmak için şekilden şekile girer, üstümüze geniş ya da dar gelen kimliklerle yaşamaya çalışırız.
Bize dayatılmış toplumsal rolleri gerçekleştirebilmek için giymeye çalıştığımız kimliklerle hayatımızı mı sakatlıyoruz yoksa…
Evet, bizden istenilen hayatı elde edebiliyoruz belki. Aferinler de alıyoruz ama ya bunları yapmak için paramparça olan ruhlarımız, eksik kalan yaşamlarımız…
Evet ben de merak ediyorum gerçekten…
Sakat falan ama nereden almış acaba o takımı…Yoksa o takımı almak için mi
sakat kalmış…
Peki eğitim sistemimizin bu tür garip durumlara sebep olmasını istemiyorsak ne yapmalıyız?
Tüm meslek liselerinin ortaokul seviyesinden başlatılması;
Bu meslek öğrenimini ve kaliteyi artıracaktır.
Meslek ortaokullarında uygulamaya, düz ortaokullarda (!) ise drama benzeri aktif öğrenci sistemine geçilmesi;
Bu bilgi akışının yönünü değiştirecek, öğrenimi kolaylaştıracaktır.
LGS, YKS gibi liselere ve üniversitelere giriş sınavlarının kaldırılması;
Okul bitirme puanına göre alınacak, son sınıflarda yaşanan eğitimin durması-bitmesi yerini son güne kadar eğitime bırakacaktır.
Ahlak, adab-ı muaşeret gibi davranışların okul bitirmede etkili olması;
Disiplinin daha kolay oluşmasını sağlayacaktır.
Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül gibi belirlenecek yaz aylarında sosyal aktiviteye yönelik derslerin okul dışında da verilmesi;
Futbol, boleybol, basketbol sahalarının, yüzme havuzlarının, tiyatro salonlarının ve benzerlerinin eğitim planlarına aktif dahil edilmesini sağlayarak, ülke altyapısının kalitesi arttırılacak.
Milli ve manevi duyguların yerine oturması için ise…
Ben şu terziye takıldım arkadaşlar. Hazır takım elbise almak yerine neden kendi ölçülerine uygun yeni bir elbise diktirmemiş acaba?
Mesut Hekimhan
Eğitimci Yazar
mesuthan@gmail.com