Ailesine ve kendisine yapılan türlü haksızlıklardan sonra Hak’ka sahip çıkmayı, adaletsizliklere engel olmayı, mazlum halka yapılan eziyetleri engellemeyi şiar edinmişti.
Gariban halkın elinden gasp edilerek alınan mallarını ve paralarını zalimin elinden alır, gariplere teslim ederdi.
Yoksullara yardım eder, ekmeğini paylaşırdı. Yalnız yolcuya yoldaş, kimsesize gardaş olurdu.
İhtiyarın yükünü taşır, kimsesizin tarlasını bekler, öksüzlerin, yetimlerin sığındığı kimsesi olurdu.
Kılıcının ve yayının gölgesi bütün mazlumların üzerine düşer, hiçbir haksızlık garipleri sonsuza kadar üzemezdi.
O, zulme uğramış ve gözleri kör edilmiş bir babanın oğluydu ve “Köroğlu” namıyla ün salmıştı.ihtiyarı-genci, kadını-erkeği, öksüzü-yetimi, garibi fukarası tüm halk tarafından sevilen bir kahramandı…
Köroğlu bir köyün çeşmesinde atını sulamış ve kendisi de dağdan gelen kaynaktan buz gibi suyunu içtikten sonra gitmeye hazırlanırken bir köylü kadının çeşmeye doğru yaklaştığını gördü.
Kadın Köroğlu’na:
“Gözün körolsun Köroğlu, şu testimi bir dolduruversen?” dedi.
Köroğlu köylü teyzenin testisini doldururken sordu:
“Teyzem, ne kötülüğümü gördün ki gözün körolsun Köroğlu dersin bana?”
Köylü kadın utancından yere bakarak:
“Ne bileyim evlat, herkes öyle diyor ben de deyiverdim işte…”
Köroğlu köylü kadın gittikten sonra uzun uzun düşündü, bu hiç normal değildi. Yaşadığı bölgede köy köy dolaşıp araştırmaya karar verdi.
Evet, halk arasında “Köroğlu gözün körolsun.” sözü alışkanlık halini almış ve dilden dile dolanır olmuştu. Kendisini çok seven halk neden bu şekilde söylüyordu?
Yaptığı araştırmalar sonucunda bunun sebebini anlaması uzun sürmedi. Haksızlıklarına, hırsızlıklarına, zulümlerine, kötü niyetlerine engel olduğu kimseler tarafından Köroğlu’nu küçük düşürmek, halkın gözünde itibarsızlaştırmak ve kendisi gibi gariplerin doğuştan suçlular olduklarına inandırmak için tezgahlanmış ve planlı olarak yayılmıştı.
Böylece zalimler kendi zulümlerini bile Köroğlu’nun üstüne yıkabilecekler ve liyakatsız yönetimlerine haksız bir destek oluşturabileceklerdi.
Halbuki Köroğlu’nun davası kimseye haksızlık etmeden, garip, ihtiyar, yetim, kadın, erkek, çoluk-çocuk demeden herkesin adilce ve vicdanlıca yaşayacağı bir hayat sürdürmekti.
Köroğlu sürdü atını yalçın kayaların arasından ve kılıcını çekerek heybetli dağlardan yankılanan sesiyle haykırdı:
“Ey zalimler! Adaletli olmadığınız sürece kılıcımın şakırtısını ensenizde hissetmeye devam edeceksiniz. Gariplere sahip çıkmadığınız sürece oklarımın ıslıkları yüreklerinize saplanmaya devam edecek. Herkesin Allah’ın eşit birer kulları olduğunu unuttuğunuz ve kibirlendiğiniz sürece de sizleri büyük gösteren makamlarınız da atımın nalları altında sizlerle birlikte ezilmeye mahkum olacaktır. Ya adil olursunuz, ya da…”
Ben de sadece engelliler günleri ve haftalarında hatırlanan (!) kardeşlerinizden biri olarak aynı feryada katılıyor Allah-u Teala’nın adalet kılıcına havale ediyorum bizlere haksızlık eden ve toplumdan ayrı gören vicdan fukaralarını…
Mesut HEKİMHAN
Eğitimci Yazar