MASMAVİ BİR VATAN

“Denizler Yeni ve Yeniden Efendisini Bekliyor”

Akdeniz’i Türk Havuzuna Çeviren Hızır Reis:

Kuzey Afrika’dan İspanya’ya kadar uzanan bir coğrafyada adını duyan herkesi hazır ola geçiren, çömlekçilik ve ticaretle uğraşırken ağabeyiyle birlikte denizcilik yapmaya karar veren, çok stratejik bir hamleyle Osmanlı’yla bağlarını güçlendiren, sonunda Devlet-i Aliyye’de “büyük amiral”liğe kadar yükselen, “Ee madem Fransa’ya kadar gidiyoruz, hazır gitmişken Roma’yı da fethedelim” diyebilecek kadar gözü kara bir adamdır Barbaros. Biz de bu cengâveri daha iyi tanıyalım istedik.

Osmanlı’nın ilk kaptan-ı deryası

Barbaros, Osmanlı tarihinin en ünlü ve başarılı denizcilerinden birisiydi. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk kaptan paşası (kaptan-ı derya) ve amirali. Asıl

adı Hızır Reis‘ti. Kanuni Sultan Süleyman ona, Devlet-i Aliyye’ye yaptığı hizmetlerden dolayı “dinin hayırlısı” anlamına gelen Hayreddin adını verdi. Barbaros adı aslında,

Hızır Reis’in ağabeyi Oruç Reis’e kızıla çalan sakalı sebebiyle Avrupalıların taktığı bir isimdi; onlar, İtalyanca kızıl sakal anlamına gelen “Barbarossa”

diyorlardı. Bu isim Oruç Reis‘in ölümünden sonra kardeşi Hızır Reis’e miras kaldı.

Barbaros 1470’li yıllarda Midilli Adası’nda dünyaya geldi. Babası Vardari Yakup Ağa bir sipahiydi ve Midilli’nin ele geçirilmesiyle birlikte adaya gönderilmişti.

Annesi ise Rum’du, adı da Katerina’ydı. Dört kardeştiler: Oruç, Hızır, İshak, İlyas. Baba Yakup Ağa önce çömlekçilik yapmış, ardından da

ticaretle ilgilenmişti. Baba ölünce ticari işlere Oruç ve İlyas, çömlek işlerine de Hızır ve İshak bakmaya başladı.

Oruç Reis kardeşi İlyas ile birlikte deniz ticareti yaparken, Rodos Şövalyeleri’ne tutsak düştü.

Salıverildikten sonra, ticaretle uğraşmak yerine korsan olmaya karar verdi. Bir süre sonra kardeşi Hızır Reis de ticareti bırakıp ona katıldı. Cerbe Adası’nı

üs olarak kullanan korsan kardeşlerin ünü kısa sürede Akdeniz’e kadar yayıldı.

Hızır ve Oruç kardeşler 1516’da ele geçirdikleri yüklü bir gemiyi armağan olarak Yavuz Sultan Selim’e gönderdiler. Yavuz da buna karşılık onlara armağanlar

yolladı. Kardeşler korsanlıkla yetinmedi ve bir süre sonra Kuzey Afrika’da toprak sahibi olmaya başladı.

1516 ve 1517’de Oruç Reis, Hızır Reis ve İshak Reis İspanyollara karşı savaştılar. Tenes, Tlemsen ve Oran kentlerini ele geçirerek Cezayir‘i denetimlerine

aldılar. Oruç Reis Cezayir’de hükümdar ilan edildi. İspanyollar da ertesi yıl, kaybettikleri Cezayir’i geri almak için Araplarla birleşerek saldırıya geçti.

Bu savaşta Hızır Reis, kardeşleri İshak, İlyas ve Oruç’u kaybetti.

Hızır Reis bu saldırılardan sonra, Yavuz Sultan Selim adına para bastırıp hutbe okuttu ve böylece ona bağlılığını bildirmiş oldu. Cezayir’in de artık bir

Osmanlı toprağı olduğunu kendi isteğiyle ilan etti. Yavuz Sultan Selim de buna karşılık Hızır Reis’i Cezayir Beylerbeyliği’ne atadı ve koruması altına

aldı. Bunun üzerine Tunus ve Tlemsen beyleri birleşerek Cezayir’e yürüdü. Cezayir dışındaki toprakları alıp Cezayir halkını da ayaklandırdılar. Hızır Reis

ayaklanmayı bastırdı ve kendisine savaş açan beyleri durdurdu. 1519’da da Cezayir’e gelen İspanyol donanmasını yendi. Fakat Cezayir halkının durumu ve

yaptığı savaşların egemenliğini zayıflatması üzerine Cezayir’den ayrılıp Seyşel Adaları’na çekildi.

Hızır Reis 1520-1525 yılları arasında Avrupa’nın Akdeniz kıyılarına dayandı ve burada büyük ganimetler elde etti. 1525’te de Cezayir’i yeniden ele geçirdi.

Ertesi yıl Jijel’e baskın düzenledi ve Cenevizli Amiral Andrea Doria‘yı yenilgiye uğrattı. Osmanlı’nın Alman seferi sırasında Andrea Doria’nın Mora kıyılarına

saldırması Osmanlı’yı güç duruma düşürdü ve bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman, Hızır Reis’i İstanbul’a çağırdı. 1533’te Hızır Reis’i Osmanlı donanmasının başına Kaptan-ı

Derya olarak atadı. Kanuni Sultan Süleyman bu ünvanla birlikte, bazı kaynaklara göre Türk tarihindeki tek “büyük amiral” kabul edilen Hızır Paşa’ya Hayreddin adını da

verdi.

Hayreddin Paşa 1534’te Akdeniz’e açıldı ve İtalya kıyılarına seferler düzenleyip Tunus’u ele geçirdi. Ancak Andrea Doria donanması karşısında fazla dayanamadı

ve ertesi yıl Tunus’u bırakmak zorunda kaldı. 1536’da daha güçlü bir donanmayla yeniden Akdeniz’e açıldı ve İtalya kıyılarını vurdu. Ege Denizi’ndeki Venedik

adalarını Osmanlı topraklarına kattı.

Güç farkına karşın büyük zafer: Preveze Deniz Savaşı

Akdeniz’deki Osmanlı egemenliğinin artması Haçlıları harekete geçirdi. Vatikan, Venedik, Ceneviz, Malta, İspanya ve Portekiz güçlerinden oluşan bir donanma

kuruldu ve başına Andrea Doria getirildi. Osmanlı donanması ile Haçlı donanması, 1538 yılında, Yunanistan’ın batı kıyılarındaki Preveze Yarımada’sının

güneyindeki Arta Körfezi önlerinde karşı karşıya geldi. Haçlıların 600’den fazla gemisi ve 60 bin askeri vardı. Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu

ise 122 kadırga ve 20 bin askerden oluşuyordu. Savaş sonucunda Haçlı donanması 128 gemisini kaybetti, 29 gemi de Osmanlı denizcileri tarafından ele geçirildi.

Hayreddin Paşa hiçbir gemisini kaybetmedi, fakat yüzlerce askerini kaybetti. Bu zaferle birlikte Osmanlı Devleti Akdeniz’deki egemenliğini fazlasıyla pekiştirdi.

Avrupa krallarının desteğindeki deniz korsanlığının önüne geçilip, deniz seyâhati, ticâreti ve sâhildeki halkın emniyet ve huzûru sağlandı. Kuzey Afrika’daki İslâm devletleri Avrupa devletlerinin tecâvüzlerinden korundu. Deniz yoluyla hac farîzası emniyet altına alınarak, hacılar korsan taarruzundan emin olarak hac yaptılar.

Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Şarlken, Preveze’nin intikamını almak için 1541’de Cezayir’e saldırdı fakat başarılı olamadı. Bu arada Fransa Kralı I. François,

Şarlken‘e karşı Osmanlılardan yardım isteyince, Kanuni Barbaros’u Fransa’nın Akdeniz kıyılarına gönderdi. Barbaros, Fransız donanmasıyla birlikte hareket

ederek 1543’te Nice‘i aldı. (Barbaros ve Osmanlı askerleri bu süre boyunca Toulon’da konaklamıştır ve Osmanlı’nın yardımına muhtaç Fransa, Osmanlı askerleri

için şehrin düzenini değiştirmiştir. Osmanlı ordusu için katedraller camiye dönüştürülmüş, pazar yerlerinde Osmanlı parasının hatırı sayılır bir yeri

olmuştur. 1543’ten 1544 baharına kadar Barbaros burada kalmıştır. Rivayet odur ki, başka çaresi kalmayan Fransa, Barbaros’a askerleriyle birlikte memleketine dönmesi için yüklü bir miktar para ödemiştir.)

1544’te İstanbul’a dönen Barbaros Hayreddin Paşa, 4 Temmuz 1546’da burada vefat etti. Türbesi, vasiyetinde “deniz sesi işitilen bir yere gömülmek” istediğini

belirtmesinden dolayı Beşiktaş’ta bulunmaktadır. Türbe Mimar Sinan’ın eseridir.

Barbaros söylemiş, Seyyid Muradi yazmış.

Padişah bir gün Barbaros’u huzuruna çağırmış ve demiş ki: “Bre Hayrettin, bir kulun ömrüne bu kadar az zamanda bu kadar çok fütuhat düşmez. Bana ister manzum ister

mensur bir eser yaz ben de hazine-i amiremde saklayayım ki bizden sonra gelecek nesillere ibret ve ders olsun.”

Bunun üzerine Barbaros da

Gazavat-ı Hayreddin Paşa

 adlı biyografisini kaleme aldırmış.

Barbaros’un başarıları neticesinde Akdeniz bazı tarihçilerce bir “Türk Gölü” olarak anılır oldu. Osmanlı’nın denizcilik stratejisine ve Tersane-i Amire‘ye

de nizam veren yine Barbaros’tu. Büyük amiralin etkileri bunlarla da sınırlı değil. Osmanlı Devleti’ndeki kaptan-ı deryalar hil’atlerini (padişah tarafından

kişiyi onurlandırmak için verilen hediye) Barbaros’un türbesinde giymeye başladılar. Sefere çıkan gemiler türbenin önünden geçerken Barbaros’u top atışıyla

selamlar oldular. Komutanın ayrıca Beşiktaş’ta bir anıtı bulunmaktadır ve buradaki heykel ünlü heykelciler Ali Hadi Bara ile Zühtü Müridoğlu tarafından

yapılmıştır. Heykelin arkasında da Yahya Kemal’in şu dizeleri yazılıdır:

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?

Barbaros, belki donanmayla seferden geliyor!

Adalar’dan mı? Tunus’tan mı, Cezayir’den mi?

Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi

Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;

O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?

Mesut Hekimhan

Eğitimci Yazar

mesuthan@gmail.com

Related posts

Leave a Comment