Dilsizler sokağında mahkum edilmişim, gören, duyan ama konuşamayan bir sokak. Elimde bir baston ucu açılmış içinde siyah mürekkep beni bana hatırlatıyor. Ben ne zamandandır uyuyorum, saat kaç? Her şey neden bu kadar yabancı ben aranızda bir tarihi eser gibiyim ama hiçbir kıymeti olmayan… Aslında dillerden dile çevriliyorum ama lügatım anlaşılmıyor , Çok şehir gezdim bundan dolayı. Siz dijital medya benim baş düşmanım. İnsanlarla benim arama girdiniz, kalemi bana kırdınız parmak uçların marifetine esir edildim sonra ise insana düşman. Benim ham maddemden odun da yapılıyor ama beni ısrarla ateşe veriyorsunuz, beni anlamayı denediniz mi ki ateşe layık gördünüz.
Dört bir yanım örülü duvar hangi duvara yönelsem kör, sağır ,dilsiz misali gören duymuyor ,duyan konuşamıyor hangi yöne gitmeliyim? Ben mazinin tarihiyim az önce vardım şimdi gömülmüşümde üzerimdeki toprak unutulmuş gibi . Yağmurla toprağın uyumu vardı, ben ve yaşam arasında. Şimdi nezaketimi, nahif dokunuşumu aldınız tüm bu olan biten törpülüyor beni. İntihar etmiş duyguların cevabıyım, ömrüm kelebeğin ömrü kadar. Ciltlerim parçalanmış sayfalarım yıpranmış, kıvrılmış ;oysa ayraç vardı ama beni en güzel yerimden kırdınız. Dokunmayın sayfalarıma munzurca; her bir sayfam için bir ağaç kesiliyor bir nefes yok oluyor. Oğuz Atay diyor ya:” insan önce ağacı keser kağıt yapar sonra üzerine ağaçları koruyalım yazar.” Çok doğru. Kumrunun gözyaşı olmak isterdim ama ben balığın hafızasında yaşıyorum oysa ben gelecektim, gelecek isem neredeyim? Vitrinlerde unutulmuşum üstüm başım toz içinde, bu kadar çokun içinde ne kadar azım. Elzem bir gerçeğim ben. Telaşlarım var benim yarınlara yetişmem lazım, derginin köşesinde şiirin ilk mısrasında misafirim ben
Hay Allah lafa daldım geç kalacağım, taksi ;beni gideceğim yere bırakır mısınız ama nasıl olur unuttum ben nereye gidecektim… O lügat, ezber bir hiç miydi? Buna izin vermeyeceğim yeniden başlıyoruz. Kendimi taktim edeyim : “Bendeniz kitap, çok memnun oldum. Ben asırlardır yaşıyorum ve yok olmaya da hiç niyetim yok. Yaşım mı? Sonsuzluk… “
Misafir yazar Saadet Ademoğlu’nun kaleminden