Kış ayı, iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamış, otoyolun kenarları beyaza bürünmüştü. Bunu nereden mi biliyordu? Arka koltukta oturan bir gencin, telefondaki her kimse onu kesinlikle ilgilendirmiyordu, ona anlatmasından anlamıştı. Kurduğu cümlelerden ve ses tonundan dolayı, çok sevdiği biri olmalı diye düşündü. Otobüs yarı yola geldiğinde bir tesiste mola verdi. Uzun bir süre koltukta sabit oturmanın etkileri kendini gösteriyordu. Bacakları açılsın diye dışarı çıktı. Lapa lapa kar yağıyordu. Bunu hissediyordu. Başını gökyüzüne çevirdi. Kar taneleri yüzüne birer birer konup kayboluyordu. Biraz olsun kendine gelmişti. Vakit geldiğinde, otobüs tekrar yola çıktı. Şehre yaklaştıkça inenler oluyor, otobüsteki yolcular birer ikişer azalıyordu. Otobüs terminaline vardığında, bekleme salonuna yöneldi. Yol yorgunluğu ve uykusuzluğuna ilk karşılaşmanın heyecanı da karışınca, bekleme salonunun kapısını bulmakta zorlandı. İçeriye girince burada beni bekleyen bir arkadaşım olmalı, onu bulmama yardımcı olumusunuz diye seslendi. Birisinin seslendiğini duydu ama onun arkadaşı olduğunu anlayamamıştı. Telefonuna sarıldı. Onu aradığında ona seslenen sesin sahibiyle konuştuğunu fark etti. Nasıl olurda tanıyamadım diye kendine kızdı. Halbuki arkadaşı onu sesinden tanıyabilmişti. Nihayetinde kavuşmuşlardı. Ayaküstü sohbetlerine kahvaltıda devam etmeye karar verdiler. Onlara dışarıdan bakanlar, sanki kırk yıldır tanışıyorlarmış sanabilirdi. Kahvaltı sonrasında, daha öncesinde planladıkları tarihi bir kuleye gitmek için oradan ayrıldılar. Birçok tarihi olaya şahitlik eden bu kuleyle ilgili birçok efsane günümüze kadar ulaşmıştı. Oraya çıkan sevenlerin, evleneceğine inanılıyordu. Kuleye çıkmakta istekli olup olmama durumuna göre evlenmeye yönelik heveslerini ölçüyorlardı belki de. Sebebi her ne olursa olsun oraya çıkmak yine de önemliydi. Zahmetli ve bir o kadar da keyifle yaptıkları yolculuğun ardından, kulenin girişine varabilmişlerdi. Fakat orada yaşayacakları sahne, umdukları gibi olmayacaktı.
Giriş bölümüne gelinceye değin, kulenin çatısına çıkmanın hayalini kuruyorlardı. Kuleye girmek için bekleşen kalabalık, uzun bir kuyruk oluşturuyordu. Giriş kısmına geldiklerinde, bina yetkilisi onların tek başlarına refakatsiz olarak kuleye çıkamayacaklarını söylediğinde, ikisinin de başlarından kaynar sular dökülmüştü. Erkek, uzunca bir yoldan tek başına gelmiş. Oraya da birlikte zahmetli bir yolculuğun ardın tek başlarına ulaşmışlardı. Ayakları, elleri tutuyor, zihinleri son derece normal çalışıyordu. Sevgi duvarı burada da onların karşısına çıkmıştı işte. Merdivenden ya da çatıdan düşmelerini istemiyorlardı. Güya onları koruyorlardı. Oraya çıkan hiçbir kimse, herhangi bir gerekçe göstermeden oraya tek başına çıkabiliyor, ziyaretin mutluluğunu rahatça yaşayabiliyordu. “Biz birbirimizi seviyoruz. Buraya çıkanların evleneceği söyleniyor, bu nedenle biz dede bu kuleye çıkmak istiyoruz. Buraya kadar da tek başımıza geldik” Dediler. Bu sırrı yüreklerinde yaşamak istiyorlardı, ama buna da izin verilmemişti. Kuleye çıkma ısrarları devam edince, biri bayan iki güvenlik görevlisi onlara refakat edebileceğini söyleyince, kuleye çıkmalarına izin verildi. Ne var ki hak değil lütfetmişlerdi. Erkek, “Keşke buraya çıkışımız bize hizmet olarak sağlansaydı. Buranın tadını doyasıya çıkarabilseydik.” Diye düşündü. Yüreklerindeki buruklukla kulenin terasına çıktılar. Serin bir Aralık günüydü ve Engelliler farkındalık gününün üzerinden henüz bir hafta geçmişti…
Mehmet Hüseyinçelebi
26.12.2021 Kastamonu