“Orman Gerçekten Kurtuldu Mu?”
Uzun Kulaklı Tavşan, iki kulağını da dikerek bakışlarını sabitledi. Bir süre ormanın yoğun ağaçlarla çevrili bölümünü izledi. Sonra kulaklarından birisini indirerek arkadaşlarının bulunduğu bölgeye doğru hızla hareketlendi.
“Çok tuhaf, hemen arkadaşlarıma haber vermeliyim.”
Diye kendi kendine konuşarak adımlarını daha da hızlandırdı.
Arkadaşlarını başına toplamış gördüklerini heyecan içinde anlatıyordu. Hemen yanıbaşındaki yaşlı tavşan Uzun Kulaklıya:
“Uzun Kulak, bu gördüklerini derhal yöneticilere haber vermeliyiz. Bir an önce gidip anlatalım ki tedbir alsınlar.”
Dedi. Uzun Kulaklı, telaşlanan arkadaşlarına dönerek:
“Ben hemen gidiyorum, sizler de yuvalarınıza dönün bence…”
Dedikten sonra tam hareketlenecekti ki havada süzülen Kırmızı Gagalıyı gördü. Ayakları üzerinde dikilerek seslendi:
“Hey! Kırmızı Gagalı…”
Leylek tavşanların kendisini çağırdıklarını fark edince onların bulundukları alana yöneldi. Yaşlı anne tavşanın yanına indi.
“Hayırdır arkadaşlar? Nedir bu telaş?”
Diye sordu. Yaşlı tavşan Uzun Kulaklıyı işaret ederek:
“Anlat bakalım Uzun Kulak.”
Dedi. Uzun Kulak anlatmaya başladı:
“Ormanın en yoğun ağaçlarla kaplı bölgesinde sürüler halinde ilerliyorlardı. Sanki çalılara gizlenerek hareket ediyorlardı.”
Kırmızı Gagalı Sağ ayağını yere vurarak:
“İyi de kim gidiyordu tavşan kardeş? Hem sorun neresinde bunun? Arasıra hayvanlar sürü halinde yer değiştirirler zaten.”
Tavşan uzun kulaklarını iyice dikerek:
“Evet ama bunlar bölgesel yer değiştirenlerden değiller. Önce sırtlanlar sürü halinde sınıra yakın bölgeden geçtiler. Sonra tilkiler ve en sonrada çakallar sürü halinde aynı bölgeye doğru ilerlediler. Oldukça sessiz ve hızlı hareket ediyorlardı. Üstelik her sürünün içinde birkaç tane köpek de vardı.”
Kırmızı Gagalı sol kanadıyla başının arkasını kaşıyarak:
“Haklı olabilirsin Uzun Kulaklı, ben hemen krallara durumu haber vereyim. Havadan da bir bakayım bakalım.”
Diyerek tavşanların şaşkın bakışlarının arasında aniden havalanarak gözden kayboldu.
Kırmızı Gagalı, aslanların bulunduğu bölgeye geldiğinde burada da bir garipliğin olduğunu fark etti. Krallar telaş içinde çevrelerindeki hayvanları düzene sokuyorlardı. Kırmızı Gagalı aslanların tepesinde dönerken Sarı Aslan ona pençesiyle işaret ederek yanına inmesini söyledi. Leylek Sarı Aslanın yanına indi. Tam birşeyler konuşacaktı ki aslan sözünü kesti:
“Buraya sürü halinde sırtlanların, tilkilerin ve çakalların köpekler eşliğinde hareket etmeye başladıklarını söylemeye geldin galiba.”
Kırmızı Gagalı, ‘evet’ anlamında başını salladı. Sonra şaşkın bakışlarını aslana dikti.
“Neler oluyor kralım? Nasıl haberiniz oldu?”
Aslan etrafında olup bitenleri anlamaya çalışan leyleğe dönerek:
“Bize de Bilge Kaplumbağa haber verdi. Sürüler halinde gizli gizli hareket ettiklerini görmüş. Hemen buraya geldi. Biz de şimdi hazırlıklarımızı tamamladık. Merkezi güvene aldık, şimdi Boz Yeleli Kurt ve Kara Kaplan önderliğindeki birliklerimiz onları orman içinde arayıp bulacaklar. Yollarda da güvenlik tedbirlerini arttırdık.”
Leylek hafifçe gülümseyerek:
“Demek Bilge Kaplumbağa bu sefer sadece tavşanı değil beni de geride bırakmış…”
Diyerek gülümseyen aslanın yüzüne baktı.
Boz Yeleli Kurt liderliğindeki kurtlar Böğürtlen yolundan sola dönerek Kuru Ağaç Bölgesine doğru hareketlendiler. Kara Kaplan ve arkadaşları ise Söğüt Gölgesinin yolunu tutmuşlardı bile. Uzun Yeleli, genç aslanlardan oluşan bir grup ile kaplumbağanın tarif ettiği bölgenin yolunu tuttular.
Olay tüm hayvanlar tarafından duyulmuştu. Şimdi tüm hayvanlar merak ve endişe içinde gelecek haberleri bekliyorlardı.
Kurtlar sınır boyunca Kuru Ağaç bölgesine kadar olan bölgeyi dolaştılar. Ne sırtlanlar ne de diğerleri bölgede bulunmuyorlardı.
Kaplanlar da Söğüt Gölgesi ve çevresinde sıkı bir arama yaptılar ama hiçbir sonuç alamadılar.
Leylekler de havadan ormanın diğer bölgelerinde yapılan aramalara katıldılar.
Yoktu, ne sırtlanlar, ne tilkiler ne de çakallar…
Genç aslanlarla birlikte Uzun Yeleli de merkeze döndü. Meraklı bakışlar altında kralların yanına doğru ilerledi.
“Yoklar.”
Dedi, pençesini sertçe yere vurarak.
“Sanırım başlarına gelecekleri tahmin ederek hep birlikte ormanı terk ettiler. Heryeri aradık, ırnağın oluşturduğu derin vadiden kaçmış olmalılar.”
Kızıl Aslan, başını gökyüzüne dikti, kendilerine doğru süzülen Kırmızı Gagalıya da bakarak:
“Evet. Tüm aramalarımız aynı sonucu gösteriyor. Ormanı terk etmişler. Şimdi bize düşen sınırları daha iyi korumak ve azami ölçüde dikkatli olmak.”
Acaba gerçekten ormanı terk etmişler miydi? Gitmeleri mi yoksa kalmaları mı daha iyi olurdu? Yoksa kimsenin bilmediği bir yerlerde gizleniyorlar mıydı? Gitmişlerse nereye gitmişlerdi? Tüm bu soruların cevabı var mıydı? Olacak mıydı?
SON
(Devamı yeni düzenlemelerle birlikte ‘Söğüt Gölgesi’ kitabımızda yer alacak)
Mesut Hekimhan
Eğitimci Yazar
mesuthan@gmail.com