Merhabanın içimize doldurduğu o duyguyla, elvedanın içimize dokunduğu günlere geldik.
Bu merhaba ve elvedanın konumlandığı durum, kelime anlamlarının çok daha üstünde bir olgu.Öyle selamın çok daha ötesinde.Yİnelenen merhabanın kronikleşmesinden daha farklı.Sürekli tekrarlanan merhabanın ilk an ki heyecan duygusu kalmaz.İlk merhaba ile,sonrakiler arasında çok fark vardır.İlk merhabalarda heyecan,sevinç ön plana çıkar değil mi?
Fakat bu öyle bir merhaba ki,her geldiğinde içinizin pır pır etmesine engel olamazsınız.Keza, elveda da aynı şekilde.İlk ve son olmadığını bildiğiniz halde içinizi muazzam bir hüzün kaplar,hani insanoğluyuz tabi ki son olup olmadığını bilemeyiz ama sene-i devriyesine kavuşma ümidimiz olduğu halde o hüznü her yıl yaşamaktan kendimizi alamayız.İşte Ramazan ayının tılsımı bu olsa gerek.Her gelişinde,daha ilk defa geliyormuş gibi, sultanın mutlulukla karşılanması ve giderken de üzüntüyle yolcu edilmesi.O minareden “Merhaba şehr-i Ramazan” nidalarını duyupta heyacanlanmayan müslüman var mı?
Ya da giderken elvedasını duyunca efkarlanmayan..
Ya bereketine şahit olmayan var mı?
Ne pişirsem diyerek mutfağa geçip,iftrdan sonra masayı topladıkça toplatacak kadar çeşit çeşit nimetlerine şaşırmayan yoktur.
Bu ramazan-ı şerif gerçekten çok mübarek…
Bin bir faziletiyle gelip,göz açıp kapayıncaya kadar gidiyor.Koskoca bir ay ne de çabuk geçiyor?Hiç zorlamadan,yormadan,eli koku dolu ,bin çeşit hediyesiyle gelip,tüm getirdiklerini de misli misli fazlasıyla bırakıp çekip gidiyor.Rabbim faziletlerinden yararlanmış,hediyelerinden sebeplenmiş olarak senesine sıhhatle yetişmeyi nasip etsin….