NEREDEN NEREYE-1

İşte yine aynı şey olmuştu. Bir kez daha aynı muamele ile karşılaşmıştı. Odasına gidip kapıyı kapattı. Radyoyu açtı ve şarkılar eşliğinde kabuğuna çekildi. Ah o kabuk! En güvenilir limandı onun için.  Gözyaşları bir yolunu bulup akmaya çalışırken o ısrarla tutuyordu gözyaşlarını. Hayır! Bu sefer ağlamayacaktı; Bu sefer kararlıydı. “Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben Halime” şarkısı çıkınca radyoyu kapattı. Güzel şarkıydı güzel olmasına da yaralarına dokunuyordu. Bir süre sessizce pencerenin önünde oturarak dışarıyı seyre daldı. Güneş yine her zamanki gibi iyi kötü ayırt etmeksizin herkesin ve her şeyin üzerine doğmuştu. Kuşlar…

Devamını oku

ŞERDEKİ HAYIR

Nilgün bodur’un bir kitabı var belki duymuşsundur. “Sen gittin ya ben çok güzelleştim” adında. Şimdilerde Bu kitabı okuyorum. Adı gibi ilginç bir kitap. Biliyor musun Çok güzel bir şey, kişinin bunu söyleyebilmesi? Sen gittikten sonra ben yıkıldım, hayattan koptum, insanlara olan güvenimi kaybettim. Dahası hani ikimizin de çok sevdiği o renk var ya ben o rengi sevmez oldum. Seninle birlikte; renkler gitti, zevkler gitti, sözler gitti. Sen gittin ya benim yarım gitti. Oysa hiçte öyle değilmiş, bunu çok sonra anladım. Giden sadece senmişsin. Ne zaman ki senin gidişini kabullendim! İşte…

Devamını oku

GEL AMA…

Merhaba nasılsın? Duydum ki işten güçten yorulmuş biraz da beni özlemişsin. Bu aralar bana gelebilirmişsin. Nasıl yani, geliyor musun yoksa gelmiyor musun? Bu durumu bir kesinleştirelim. Sen de kabul edersin ki, belirsizlikten hiç kimse hoşlanmaz. Bir de geleceğin zaman haber verirsen sevinirim. Böyle söylüyorum diye kızma lütfen. Bir türlü sevemedim şu çat kapı durumunu. Hem geleceksen ona göre hazırlık yaparım. Bilirsin, misafire ikramda bulunmayı severim. Hele ki o misafir sen isen; o zaman bambaşka benim için. Yok eğer gelmeyeceksen işime gücüme bakarım. Eğer geleceksen, virgüllerle gel isterim. Hayata biraz mola…

Devamını oku

BAZI KAYIPLAR KAZANÇTIR

Bir dükkan düşünün. Öyle bir dükkân ki, sadece manevi şeylerin satıldığı ve alışverişte paranın kullanılmadığı. Öyle bir dükkân ki, para yerine eskiden olduğu gibi takas usulünün uygulandığı. Öyle bir dükkân ki, geri iadenin olmadığı. “Nasıl bir dükkânmış bu böyle” dediğinizi duyar gibiyim. Diyelim ki, döktüğünüz gözyaşlarına pişman oldunuz ve o gözyaşlarını geri istiyorsunuz. yapmanız gereken, Sadece o dükkâna gidip gözyaşı satın almak. Belki ümidinizi kaybettiniz, belki de anılarınızı ya da azminizi kaybettiniz. Yapmanız gereken, sadece o dükkâna gidip kaybettiğiniz şeyi satın almak. Tabii ki başka bir şey karşılığında. Mesela özgüveninizi…

Devamını oku

AMAÇ MI? ARAÇ MI?

İnsan ve para ilişkisini düşünüyorum da herhalde parayı sevmeyen yoktur. Herkes az ya da çok parayı sever. Hatta bazıları  taparcasına sever. Sizce para nedir diye bir anket yapsak, parayı sevmeye rağmen verilecek cevaplar: “para elinin kiridir.” “Para kazanmak çok zor.” “Çok para haramsız olmaz.” “Para ile saadet olmaz.” şeklinde olur. Bu yazıyı hazırlarken internette para ile ilgili söylenen sözlere şöyle bir baktım da gerçekten ilginç sözler söylenmiş. Mesela: paranın öldürdü ruh, Kılıç’ın öldürdüğü bedenden fazladır.” (Walter Scott) “para ile insan ilişkisi aynen şöyledir. İnsan paranın sahtesini yapar, para da insanın.”…

Devamını oku

DÜŞÜNCE FIRTINASI

Pirinç pilavı yaparken, yıllar önce pirinç ayıkladığı geldi aklına. Pirinç, bakkalda bir çuval içinde satılırdı. Eve getirilen pirinç bir tepsi içine dökülür ve tek tek içindeki taşlar ayıklanırdı. “Ayıklamak” dedi içinden. Ne güzel bir şeydi ayıklamak. Günümüzde pirincin içinde ayıklanacak taş yoktu ama hayatın içinde ayıklanacak çok şey vardı. Kendi hayatında neleri ayıklayabileceğini düşündü. Kullanmadığı eşyalar, giymediği kıyafetler ve dahası…Kullanılmıyorsa artık bir eşya, evde daha fazla durmasının bir anlamı yoktu. O eşyalar görevini tamamlamıştı ve gitme zamanı gelmişti. “Gitmek” dedi içinden. Daha sonra hayatından habersizce çıkıp gidenleri düşündü. Oysa Bir…

Devamını oku

ONLAR BİZİM ŞEKER TOPLARIMIZ

Hayatın Engelsiz Tarafı Hayattan.net sitesinin bu ayki konusu glikojen depo yani şeker hastalığı. Daimi okurlarımız bilirler her ay belirlenmiş bir konumuz olduğunu. Bu ayki konu kapsamında araştırma yaparken, hastaların öykülerine göz atma fırsatı buldum. O kadar birbirinden farklı öyküler var ki, Kimisinde şaşırdım, kimisinde duygulandım hatta ağladım. Daha üç aylıkken kusmaya başlayan bir bebek düşünün. Doğduktan bir hafta sonra mosmor olan başka bir bebek ya da sapsarı olan ve ailesi tarafından sarılık zannedilen başka bir bebek vs vs. Hastanede yapılan tetkikler sonrasında kiminde yüksek çıkan karaciğer enzimleri, kiminde karaciğer ve…

Devamını oku

TALİH KUŞU

Bir süredir babasından kalmış olan (ona da kendi babasından kalan) tarlaların veraset işleri ile uğraşıyordu. Nihayet veraset işlemleri sona ermiş ve sıra tarlaların satışına gelmişti. Eşe dosta haber salındı, internete ilanlar verildi tarlaların satışı için. Uzun uğraşlar sonucu bir alıcı çıkmış sıra tapu işlerine gelmişti. Üç gün sonra mirasçılar tapuya gidecek, imzaları atıp paralarını alacaklardı. Ancak, bazı işleri için üç gün sonra şehir dışında olması gerekiyordu. Görünen o ki, annesine vekâlet verecekti. Noter’den içeriye girdiği anda  ofisin sahibi Hayri Beyi gördü sıra bekleyenler arasında. Yanına gidip selam verdi. On beş…

Devamını oku

GEÇMİŞİN İZİ

O gece diğerlerinden çok farklı bir geceydi. Her şeyden öte dolunay vardı gümüş bir tepsi gibi parlayan. Telefonunu kaptığı gibi fotoğrafını çekti dolunayın. Manzara fotoğrafları çekmeyi oldum olası severdi. O kadar parlak, o kadar berrak ve âdeta o kadar yakındı ki, biraz daha yakınlaşsa giriverecekti pencereden içeri. Kendine bir kahve yapıp balkona çıktı yaz mevsiminin son dolunay’ını seyretmek üzere. Gündüzün o yorucu gürültüsünden eser kalmamış, canlı-cansız her şey uykuya çekilmişti. Sanki bir o kalmıştı uyanık dünyanın bekçiliğini yapar gibi. Dalıp gittiği düşüncelerden ambulans sesiyle irkildi. Ambulans, ana caddeden dönüp ara…

Devamını oku