Geçen gün instagram’da bir paylaşım gördüm. Hastalıkların bağlantısı olarak travmalar üzerinde araştırma ve çalışmalar yapan, eğitim ve seminerler veren Alpay Yiğit: “Hayallerinizin gerçekleşmesine engel olan negatif düşünceleriniz nelerdir” diye sormuş. Yorum kısmına da cevaplarımızı yazmamızı istemiş. Yorumlara şöyle bir göz attım neler yazılmış diye. Aman Allah’ım! Okuduklarım karşısında şaşkına döndüm. Kimi araba istediğini yazmış kimi ev istediğini. Alpay Yiğit de her yorumdan sonra cevap yazmış “Lütfen yazıyı tekrar okuyun” diye. Ya hu kardeşim! Hadi bir kişi yanlış okudu, iki kişi yanlış okudu normal. İyi de bir yazı bu kadar da eksik okunmaz ki. Adam, açık ve net bir şekilde hayallerimizin gerçekleşmesine engel olan negatif düşüncelerimizi sormuş. Hayallerimizi sormamış.
Kişisel gelişimle ilgilenenler bilirler. Negatif düşüncelerin hayatımızı olumsuz olarak nasıl etkilediğini. Zaten bu tarz sayfaları da kişisel gelişimle ilgilenenler takip eder. Ben de kişisel gelişimle ilgilenen biri olarak bu alana olan ilginin artmasından memnunum. İnsan oğlunun kendisini geliştirmek istemesi ve bu konuda adım atması çok güzel bir şey. Ancak toplum olarak atladığımız bir gerçek var. kişisel gelişime okumanın da dahil olduğu. Biz, Türk toplumu olarak maalesef okumayı sevmiyoruz. Okuduğumuzda ise sonuna kadar okumuyoruz. Bu durum dinleme içinde geçerli. Kısacası yarım yamalak okuyup yarım yamalak dinliyoruz. Bu da karşımızdakini anlamamıza engel oluyor ve sonuç olarak iletişim sorunları yaşanıyor.
Galiba bizler ilkokuldaki okuma kitaplarının adını yanlış anladık. İlkokulların birinci sınıfında okutulan, öğrencilerin okuma ve dil becerilerini geliştirmek, onlara okuma alışkanlığını kazandırmak için hazırlanmış ders kitabına okuma kitabı denirken bizler kitabın adını “Okuma” kitabı olarak anlamış olmalıyız. Öyle görülüyor ki, birçok şeyi yanlış anladığımız gibi bunu da yanlış anladık.