YAPAY SANAT

Hep sormuşuzdur bu soruyu: “eskiler mi güzeldi eskiden mi güzeldi?”. Bu belki yaşayamadığımız gençliğimizden belki daha iyi sandığımız geçmişten dolayı olabilir. Peki geçmişi görmeden nasıl geçmişe özlem duyabilir insan? Tabiki kitap ve şarkılarla. 

Kitaplar içerdikleri konu bakımından eskiye gittikçe daha da özgünleşir. Yazar ne birinden esinlenmiştir ne de birinin alıntısına yer vermiştir. Önce kendi olmaya karar vermiştir,özgünlüğü de buradan gelir. Siz hiç Ahmet Mithat Efendi’nin kitabındaki hazzı Necip Fazıl Kısakürek’in kitabından alabilir misiniz? Buradaki hazdan kastım konuyu anlatış biçimi. Tabi ki hayır. Çünkü eğer öyle olsaydı Ahmet Mithat’a denildiği gibi Necip Fazıl’a da “tek başına okul” tanımını yaparlardı. Aynı şekilde Necip Fazıl’a üstad dedikleri gibi Ahmet Mithat’a da öyle demeleri gerekirdi. Ama başta da değindiğim gibi onların özgünlükleri farklı lakaplar almayı gerektirdi. 

Bu durum baya bir zaman böyle ilerledikten sonra yazarlar birbirlerinin eserlerinden esinlenmeye başladılar. Bu daha çok yeni çıkacak yazarlar üzerinde etkin olmaya başladı çünkü onlar gerek aynı dönemde yaşadıkları yazarlardan gerek tarihe damga vurmuş yazarlardan kendilerine idol edinecek kişiler aradılar. Bu durum  bir kesim tarafından eskileri ayakta tutuyor diye hoş karşılanırken başka bir kesim bu durumu özentilik olarak algıladı. 

Özentilik arttıkça özgünlük azaldı ve başlarda dikkat çekmeyen özgünlük kaybı giderek göze batar hâle geldi. Kişisel gelişim kitapları başta olmak üzere polisiyeden romantiğe,romantikten bilim kurguya bütün kitaplar da eski yazarlar boy göstermeye başladı. Bu böyle devam ettikçe kitabın yazarı kendi yeteneğinden ister istemez  ödün vermeye başladı. Çünkü yazdıklarının dörtte üçü üstad saydıkları ve dünya edebiyatına damga vuran yazarların sözleri oluşturuyordu. Fırsattan ziyade alıntıladıkları sözlerin sahiplerini belirtmeyenlerde olup “… demişler” şeklinde cümleler kurmaya başladı. Oysa belirtilen cümle tek bir kişi ağzından çıkmıştır. 

Müziklerde vurguladığım bu durumdan nasibini alarak özgünlüğünü kaybetti.  İlk başlarda büyük üstadların imza atmasını sağlayan müzikler giderek yapaylaştırılmaya başladı. Dadaloğlu, Köroğlu, Bozkırın Tezenesi dendikçe belirli kişiler akla gelirken zamanla pop,rap,caz dedikçe birden fazla isim akla gelir oldu. Başlarda müziklerde birilerinden  esinlenerek çıkıyor hatta birinin şarkısını diğeri seslendirdiği dahi oluyordu. Bu durum sanatçıların birnevi yarış içinde olduğunun göstergesi olabilir. Sonuçta şarkıyı en iyi seslendiren sanatçının ismi ön plana çıkıyor ve tarihte yer ediniyordu. Ahenk müzikte kalmayıp sanatçının hayatına da işliyordu. Geleceğe sesini duyuracak yaşamına… 

Sanatçının,bu,geleceğe sesini duyuracak yaşamı kendinden sonraki neslin popülerliğini kaybetmelerine neden oldu. Örnek aldıkları sanatçıların şarkılarını “yeni nesil müzik” başlığı altında yapay zeka yardımıyla şarkının sanatçısıyla düet yapıyormuşçasına paylaştılar. Böylelikle ünlü olacağını zannedenler millete kendi şarkılarından çok eski şarkıları tekrardan dinletmeye başladı. Millet o dinlediği sanatçıyı sevdiklerinden değil sırf Müslüm Gürses,Azer Bülbül gibi önemli sanatçıların şarkılarından parçaları ele aldığından dinlemeye başladı. Büyük bir kısım bu durumun müzik kültürünü korumaya yönelik görmesine rağmen bu durum yeni nesil sanatçının yok olmasına neden oldu. 

Eskilerden esinlenerek şarkılarını ve eserlerini yazan sanatçıların çoğunlukta olduğu dönemde hâlâ eskiyi sürdüren sanatçılarda var olmuştur. Doksanların orta ve sonlarına doğru adını duyuran sanatçılardır bunlar. Onlar az önce adını zikrettiğimiz  efsanelerin son temsilcileridir. 

YAZAR- ŞAİR OSMAN BOZ’UN KALEMİNDEN

Related posts

Leave a Comment