YAZARLIĞIN ESASI

“Okumuyorum ama yazıyorum.” cümlesi, son zamanların modası oldu çıktı. Ne garip…

Oran orantıya vurduğunuzda, şöyle basit bir hesap yaptığınızda yazan insan sayısı, okuyan insan sayısından çok.

“Okumuyorum ama yazıyorum.” cümlesi, benim nazarımda “Ehliyetim yok ama araba kullanıyorum.” cümlesiyle eşdeğerdir.

Yahu, okumadan yazmak, öğrenmeden öğretmek, anlamadan anlatmak olur mu?

Temeli olmayan bina hiç ayakta durur mu?

Neymiş efendim, “Okumuyorum ama yazıyorum çünkü okuduğum yazarlara benzemek istemiyor, özgünlüğümü korumayı tercih ediyorum.”

Her yazan, önce benzer; sonra benzetilir, ardından kendi olur; kendini bulur, kendi tonunu oluşturur.

Tıpkı açık  denizlerde okyanuslarda  gemilere pusulanın yön vermesi gibi, okudukları da yazan insana yön verir, rehber olur.

Bu iş, yani yazarlık; gelişim, hem de sürekli gelişim ister.

Durağanlığı ya da aynı şeyleri yapıp yerinde saymayı ise reddeder.

Hiç şüphesiz bu sarmala düşmemenin yolu ise okumak, düşünmek ve okuyup düşündüklerini yorumlayıp neticelendirmekten geçer.

Okumak, yazmanın kardeşi; ilk basamağıdır.

“Hamdım, piştim, yandım” evrelerinin ilki… Daha ilk basamağı çıkmadan ikinci, üçüncü basamağa göz dikmek; yuvarlanmak demek değil mi?

Aceleyle hızlı çıkan, aynı şekilde hızlıca iner; bir anda parlayan balon misali, anında söner yazmak esasında okumaktan geçer.

Bu yazıya Kayserihakimiyet2000.com adresi üzerinden ’de ulaşabilirsiniz 

Related posts

Leave a Comment