YOLDAKİLER

Gece geç saatte uyuduğumdan, çalan alarmın sesini duymamıştım. Annem gelip uyandırmasa daha da uyuyacaktım. O hafta ikinci defa geç kalıyordum. İşyeri servisini kaçırdığımdan, mecburen toplu taşımayı kullanacaktım. Ben giyininceye kadar annem atıştıracak bir şeyler hazırlamıştı. Geç kaldığımdan dolayı çalıştığım yerde kahvaltı yapmama imkân yoktu. Annem bunu bildiğinden, aç bir şekilde işe gitmeme razı olmamıştı. Hızlıca atıştırdıktan sonra evden çıktım. Çalıştığım yer çok sapa bir yerde olduğundan, indiğim duraktan sonra uzunca bir yol yürümek durumundaydım. Bu yüzden kendime kızdım. Ama bu mevcut durumu değiştirmiyordu. Çalıştığım yerde erkeklerin çoğu takım elbise giydiğinden, bende onlara uymak durumundaydım. Hava soğuk olduğundan geçen hafta yağan kar yeterince erimemişti. Düşüp sakatlanmamam ve üstümün kirlenmemesi için daha da dikkatli yürümem gerekiyordu. Metroya bindiğimde tıklım tıklımdı. Geç kaldığım için bu kalabalığa katlanmam gerekiyordu. Birkaç aktarmadan sonra ineceğim durağa varmıştım. Vagonlar insanlarla beraber onların düşüncelerini de taşıyordu. Yolcular bedenlerini taşıtmak için ücret ödüyorlardı. Benim bedenimdense ücret alınmıyordu. Hâlbuki benim de onlar gibi düşüncelerim vardı. Keşke düşüncesi olanlardan para alsalar diye düşündüm. Belediyenin büyük bir zarara uğrayacağını düşünerek bu fikrimden vazgeçtim. İneceğim istasyona vardığımda yürüyen merdivenleri arandım. İstasyon çok kalabalık ve gürültülü olduğundan, yönümü tayin etmekte zorlandım. “Affedersiniz, yürüyen merdiven ne tarafta acaba.” Diye seslendim. Birisi “ben sizi gideceğiniz yere kadar götüreyim” dedi. Gürültüden dolayı bu kişinin kadın mı yoksa erkek mi olduğunu anlayamamıştım. “Peki.” Diye cevap verdim. Bir el kravatıma uzandı ve ucundan tuttu. O önde, ben arkada kalabalığın içinden çıktık. Kravatımdan tutup beni çekiyordu. Bunun sonunun nereye varacağını merak ediyordum. Yürüyen merdivenlere geldiğimizde kravatımı bıraktı. Yukarı çıkana kadar kravatımı biraz gevşetip soluklandım. Bastonumu iki basamak üste koyup inişimi ayarladım. Merdiven bitince yine kravatımdan yakalandım. Turnike ve koridorlardan bu şekilde geçtik. Asansörün önüne geldiğimizde kravatım hala elindeydi. Sanırım bırakmayı unutmuştu. Bense terden sırılsıklam olmuştum. Asansöre binerken de beni kravatımdan çekerek bindirdi. Bense hala durumu bozmamıştım. Asansörden çıktığımızda artık yollarımız ayrılıyordu. “Size iyi günler.” Deyince, kişnesem mi, havlasam mı bilemedim.

Mehmet Hüseyinçelebi

20.02.2022 Kastamonu

Related posts

Leave a Comment