Bölüm 09:
“Geleceğe Gidebilecek Miyiz?”
Suhan karşısına çıkan ilk yan yola girerek:
“Arkadaşlar, arka caddeden ilerleyelim. Önce şu geceyi geçirecek bir yer ayarlayalım da sonra Dikili Taş’a gideriz.”
Suhan’ın arkasından Oğuz, Aytunç ve Asya adımlarını hızlandırarak ilerlediler. Oğuz iyice hızlanarak Suhan’a yetişti:
“Şu medreseye ya da bir camiye girelim. Sanırım sorun olmaz. Medreseliler zaten bizi Bursa’dan gelen misafirler sanıyorlar.”
Deyince hep beraber medresenin yolunu tuttular.
Medresede onları iki genç öğrenci karşıladı. Kapıların yerine kalın perdelerin kullanıldığı iki odadanb birisine Asya ve eşi Aytunç’u yerleştirirlerken, Suhan ve Oğuz’u da başka bir öğrenciyle birlikte ayrı bir odaya aldılar. Bu odada yaklaşık otuzlu yaşlarda, uzunca bıyıklara sahip bir talebe daha kalıyordu. Suhan onu görür görmez:
“Selamün aleyküm kardeş.”
Diye seslendi. Genç gözlerini Suhan ve Oğuz’a dikerek ayağa kalktı:
“Hoşgeldiniz kardeşler. Buyrun şöyle.”
Diyerek köşe yastıkları ve minderlerin bulunduğu yeri gösterdi. Oğuz kendini hemen köşeye atarak oturdu. Suhan da yer minderine oturarak sırtını duvara dayalı yastığa verdi.
“Hoşbulduk, benim adım Suhan, bu da Oğuz kardeşimiz. Sen de anlat hele kimsin nesin?”
“Adım Alper’dir. Gök bilimle uğraşırım burada. Bugün Demir Kuş’un uçuşu sırasında sizleri görmüştüm meydanda.”
Diye cevapladı Alper. Suhan’ın gözleri parıldadı ve gülümseyerek:
“Ooo! Çok güzel. Hele anlat bakalım bu uçuş nasıl gerçekleşti? Sayende bilgilerimiz artsın.”
Alper anlatmak için fırsat kollarmış gibi atıldı:
“Bak! Bütün sistem demir kuşu itecek bir gücün oluşturulmasına bağlı. Bunu barutlu bir karışımla çözebilirsin. Ama havada da doğru şekilde uçabilmek için düzgün kanatlara ve yönlendirmeyi sağlayacak kuyruklara ihtiyacımız var. İtici güç bittiği anda yere inebilmek için kuyrukların ve kanatların hareket edebilmesi gerekiyor. Yoksa taş gibi yere çakılır Allah korusun.”
Suhan dikkatle dinleyerek:
“Peki itici gücü kuyruk bölümüne değil de kanatların altına ayrı ayrı iki tane koysak daha uzun bir uçuş süresi sağlayamaz mıyız?”
Alper biraz düşünerek:
“Bu söylediğin de denenebilir ama o zaman uçuş düz bir şekilde olamaz. Dairesel şekilde havada dönüp durur.”
“İkisini birden çalıştırırsak bu sorun da yaşanmaz. Hem demir kuşun hızını ve gücünü de çoğaltmış oluruz.”
Suhan’ın bu sözleri Alper’in hoşuna gider. Sağ eliyle sol elinin avuç içine vurarak:
“Benim niyetim daha farklı. Şu gök kubbenin dışına çıkmak. Hatta Kamer’e kadar gitmek istiyorum.”
Suhan şaşırmış gibi bakıp:
“Nasıl yapacaksın bunu? Hadi gittin diyelim geri nasıl döneceksin?”
Alper biraz sesin i kısarak:
“Sen Ahî Evran diyarını bilir misin? Cacabey Gök Medresesi var orda. Ordaki el yazması kitaplardaki bilgiler ile gökyüzüne rahatlıkla çıkıp tekrar da kazasız belasız dönebilirmişsin. Ben de müderrisim izin verirse oraya gidip bütün bu bilgileri öğrenip geleceğim. İstersen sen de kal burada beraber çalışalım bu konuda?”
Suhan cevap vermeye hazırlanırken Oğuz yattığı yerden ani bir hareketle doğrularak:
“O kitapları Amerika çaldı da oradaki bilgilerle uzaya da Ay’a da gittiler yav.”
Alper anlamadığını belli ederek Oğuz’un yüzüne baktı. Oğuz da durumu idare etmek niyetiyle:
“Siz ne konuşuyordunuz? Ben biraz dalıp uyumuşum da…”
Suhan eliyle Oğuz’un dizine hafifçe burarak:
“Rüya görüyordun herhalde. Uyan da sohbetimize katıl istersen.”
Dedi. Oğuz kapıdaki perdeye bakarken Alper ayağa kalkıp:
“Kusura bakmayın, siz yorgunsunuz. Size birer yastık ve örtü getireyim de uyuyup dinlenin.”
Diyerek kapıdan çıktı. Birazdan elinde yastıklarla ve örtülerle geri döndü.
“Buyrun kardeşlerim, sohbete sonra devam ederiz inşallah.”
Dedi. Kendisi için getirdiği yastığı odanın diğer tarafındaki yer minderine koyarak uzandı. ‘İyi geceler’ diyerek örtüsünü de örterek duvara dönüp yattı.
Sabah talebelerin getirdiği çorbayı içip birşeyler yedikten sonra meydana doğru hareketlendiler. Dikili Taş tam da Oğuz’un tarif ettiği yerdeydi. Hep beraber yanına kadar geldiler. Dört metre kadar bir kaidenin üzerine oturtulmuş yaklaşık yirmi metre civarında bir granit yapıydı. Şöyle bir etrafında dolaşıp üzerlerindeki şekillere, resimlere ve yazılara dikkatlice baktılar. En tepesinde olması gereken küre yerinde yoktu. Zaten taş getirildikten bir süre sonra kaybolmuştu. Suhan elindeki kristal piramitlerle bir taşa, bir çevreye, bir de arkadaşlarına bakıp duruyordu. Oğuz Suhan’ın dikkatini çekerek:
“Bak! Kaideyle taş arasında boşluk bir bölüm var. Taş enerjiyi bu bölümde topluyor diye biliyorum. Güneş ışıklarının bu bölüme düştüğü anlar çok önemli olmalı.”
Suhan arkadaşlarına dönerek:
“O zaman fazla vaktimiz yok. Yarım saate kalmaz güneş tam bu bölüme düşecek. Hepimiz hazırlanalım.”
Suhan kaidenin üzerine doğru çıkarak ellerindeki piramitlerle bazı ayarlamalar yaptı. Kaidenin boşluk bölümünü iyice inceleyerek:
“Tamam, anladım. Şimdi dikkat çekmemeliyiz. Tam güneş düşmeye başlayacağı anda hepimiz buraya çıkıp işleme başlayalım. Yoksa milletin dikkatini üstümüzde toplarız.”
Oğuz, Aytunç ve Asya Dikili Taş’ı dikkatle incelemeye devam ettiler. Suhan ‘Hadi!’ deyince hep birlikte kaidenin üstüne çıktılar. Güneş ışıkları kaide ve Dikili Taş arasındaki boşluk bölüme düşmeye başlamıştı. Suhan’ın da ayarladığı kristal piramitler parlamaya başladılar. Bu sırada Oğuz’un gözü kendilerine doğru yaklaşan Alper’deydi.
-Bölüm Sonu-
Mesut Hekimhan
Eğitimci Yazar
mesuthan@gmail.com