Defterini, kalemini ve kahvesini pencerenin önündeki masanın üzerine koydu. Dışarıda hafif hafif yağmur çiseliyordu. Aslında böyle havalarda elleri ceplerinde yürüyüş yapmayı çok severdi ama her nedense bugün hiç dışarı çıkmak istemiyordu. Masanın köşesindeki nostalji görünümlü radyosunu açtı. Radyodaki şarkıya eşlik ederek sandalyeyi yavaşça çekip oturdu.
Ömrümce hep adım adım
Her yerde seni aradım
Ben kalbimden başka yerde
İnan seni bulamadım
Çocukluğundan beri Türk sanat müziği dinlemeyi ve karakalem çalışması yapmayı çok severdi. Mahalledeki arkadaşları pop müzik dinlerken o sanat müziği dinliyordu. Oldum olası hep sıradışı olmuştu. Defterin sayfalarını çevirirken evdeki sessizliğin huzuru ve rahatsız edici yalnızlık duygusu arasında sıkışmış gibiydi.
Dün akşam arkadaşı gittiğinden beri yine ev eski sessizliğine bürünmüştü. Peki ne olmuştu da arkadaşı birdenbire eve dönmüştü.
Bir hafta önce, arkadaşının araba anahtarının çantada olmadığını fark etmesiyle apar topar ikisi de dışarı çıkmış ve arabanın yerinde olmadığını görmüşlerdi. Önce anahtar sonra araba buhar olup uçmamıştı ya. “Arabayı buraya park ettiğine emin misin” diye sordu arkadaşına. “Tabii ki eminim. Dalgın olabilirim ama bunak değilim” diye sertçe çıkıştı arkadaşı. Arabayı pastanenin önüne park ettiğinden adı gibi emindi. Emindi Emin olmasına da araba neredeydi? “Önünde beyaz bir araba vardı” diye anlatmaya başladı. Arabadan bir kadın ve iki çocuk indi.” Bir an gözleri daldı ve anlatmaya devam etti. “Küçük çocuğun elinde oyuncak bir bebek vardı. Tıpkı kendi gibi elindeki bebeğin saçları da sapsarıydı.” “Hatırladım! Anahtar kontaktaydı; dışarı çıktım ve bagajdan bavulu alıp eve geldim. Kapı açık kaldı.”
Koşarak pastaneye girdi ve telaşlı bir şekilde “Bir saat önce şuraya arabamı Park etmiştim; sadece bir saat önce ama şimdi yok” derken neredeyse ağlayacaktı. Lütfen kamera kayıtlarına bakabilir miyim” diye sordu.
DEVAM EDECEK…