ZAMANDA YOLCULUK ZAMANI 3

Bölüm 03:

“Hangi Zamandayız Arkadaşlar?”

Suhan arkadaşlarından izin isteyip eve doğru yöneldi. Asya ve Aytunç bahçeye masayı kurup çay bardaklarını masaya dizdiler. Suhan’ı beklerken Oğuz, eniştesine:

“Abi her şey iyi güzel de yolculuğa kimlerin çıkacağına karar vermedik henüz.”

Aytunç derin bir nefes aldıktan sonra:

“Olursa hepimiz gideriz Oğuz ‘cum. Birbirimizi bırakacak değiliz.”

Oğuz biraz düşünceli:                     

“Olursa tabi. Ama kumanda bölümü frekans alanında olmayınca en azından birimizin kalması gerekir gibime geldi. Tabi dönüşü de düşününce kalan kişi Suhan abi olmayacak.”

Suhan elinde yeşil kadife bir torbayla göründü. Oğuz’un yanına oturarak:

“Hadi çaylarımızı içelim de işimize bakalım. Yolumuz uzun.”

Diyerek güldü. Aytunç’un servis ettiği çayları içerken bir yandan da konuşmaya devam etti:

“Arkadaşlar herşeyi hazırladım. Bu zaman ve bu mekanla bağlantılarımızı koparmadan zamanda yolculuk yapabileceğiz. Endişeniz olmasın.”

Bu arada sıkıntılı gözlerle kendisine bakan Asya’ya dönerek:

“Asyacım istersen sen kal. Korkuyor görünüyorsun.”

Asya gözlerini kısıp bakışlarını da Suhan’a çevirerek:

“Gittikten sonra geri dönmek için kumanda merkezinde yapılacak herhangi bir şey yok mu? Olursa kim nasıl yapacak? Hem ben uzun zamandır bugünleri bekliyorum. Kusura bakma ben de gideceğim sizinle.”

Suhan gözlüğünü çıkarıp silerken:

“Yanımıza alacağımız şeyler ile geri dönüşümüzü kendi istediğimiz zamanda kendimiz yapacağız. Hem artık çaylarımızı da içtiğimize göre başlayalım diyorum.”

Anlaşmış gibi hep beraber kalkıp atölyeye yöneldiler. Suhan yanına aldığı kadife çantadan çıkardığı şeyleri masanın üzerine sermeye başladı. Taşlar, yüzükler, kemerler, kolyeler, bileklikler, farklı renklerde kumaşlar, birkaç küçük şişe, gümüş kaplı küçük aynalar…

Kumanda merkezine geçerek bir iki ayarlama yaptıktan sonra masanın üzerinde duran eşyaların üzerine yeşil bir ışık dalgası gönderdi. Taşların hepsinde aynı parlamaları gördükten sonra işlemi durdurdu.

“Şimdi hepimiz üzerimize bunlardan alacağız.”

Diyerek tek tek dağıtmaya başladı.

“Bu gümüş yüzüklerin üzerinde şeffaf açık yeşil zümrüt taşları var. Hepimiz birer tane takacağız. Kolyelerde kırmızı elmas taşları mevcut. Kemerlerde ise kuvars yoğunlukta olmak üzere farklı taşlar var. Bileklikler de yine farklı taşlardan oluşuyor. Frekans ve enerjinin doğru şekilde kontrol edilmesini sağlayacak bunlar. Şu gümüş kaplı cep aynaları da çok büyük ihtimalle bizlerin görüşmesini sağlayacak. En azından aynalar birbirinin yerini gösterecek. Herkes bir kadife bel çantası ile önceden hazırladığım sırt çantalarını yanına alacak. Neden kadife diye sormayın şimdilik ben de bilmiyorum.”

Herkes hazırlanan şeyleri inceleyip bir bir takarken Suhan masadan aldığı küçük piramitler şeklinde kesilmiş kristal taşları eline alıp önce kumanda bölgesindeki enerji çıkışına birini yerleştirdi. Bir diğerini ışınlanma alanındaki taş sehpanın tam ortasında ayarladığı oyuğa yerleştirdi. Birini de alanı çevreleyen büyük aynaların önüne yerleştirdi. Bu arada ortamı bir ışık hüzmesi kaplayıp tekrar kayboldu. Asya, Oğuz ve Aytunç hazırlanmışlar tüm dikkatlerini Suhan’a çevirmişlerdi.

“Evet, arkadaşlar, Bu ışıklar artık işe başlayabileceğimizi gösteriyor. Hepimiz alandaki yerimizi alalım ben de işlemi başlatayım.”

Alana toplandılar. Suhan kumanda merkezinden birkaç işlem yaptıktan sonra arkadaşlarının yanına geldi. Hep beraber beklemeye başladılar.

Ortamda bir enerji titreşimi hissedilmeye başladı önce. Kumanda merkezindeki kristal piramitten beyaz bir ışık yayılmaya başladı. Diğer kristal piramitler de yoğun bir ışık dalgası oluşturdular. Ortamı beyaz, yeşil ve mavi karışımı ışıklar sardı. Işıklar arasında Oğuz’un, Asya’nın, Aytunç’un ve Suhan’ın görüntüleri bir görünüp bir yok olmaya başladı. Ortamda yüksek sesli metalik gıcırtılar duyuluyordu. Alanı çevreleyen aynalarda farklı görüntüler belirmeye başladı. Sonra yavaş yavaş ışık dalgaları azaldı. Sehpanın üzerindeki kristal piramit hafif bir ışık yayarken ortam normale dönmüştü.

Dört arkadaş da ortalıkta yoklardı.

Önce Oğuz çevresine bakınıp konuşmaya başladı:

“Neredeyiz biz? Başardık galiba.”

Suhan şaşkın şaşkın bakınan Asya’ya dönüp:

“İşte başardık. Çok şaşırdın galiba.”

Diye gülümserken Asya çevresini işaret etti:

“Aytunç nerde Aytunç? O da bizimle gelmemiş miydi?”

Üçü birden çevresini aramaya başladı. Aytunç aralarında yoktu. Bulundukları yer yüksekçe bir tepenin üstüydü ve çevrede gizlenecek bir yer de yoktu.

“Şu aynaları bir deneyelim bakalım.”

Diyerek Suhan bel çantasından aynasını çıkardı. İkiye katlı aynanın kapağını açarak beklemeye başladı. Aynanın iki yanında Oğuz’un ve Asya’nın görüntüleri belirdi.

Asya ve Oğuz da aynalarını çıkarıp baktılar. Birbirlerini görüyorlardı fakat Aytunç yoktu.

Suhan elini endişeyle bakan Asya’nın omuzuna koyarak:

“Korkma, muhtemelen ışınlanma esnasında korkup alandan çıkarak orada kalmıştır. Başka bir şey olma ihtimali yok.”

Asya biraz rahatlamış olarak:

“Umarım öyledir. Bana korkak diyordunuz bir de…”

Oğuz bakışlarını bir yöne sabitlemiş bakarken:

“Bu arada kendimize güvenli bir yer bulsak iyi olacak. Hem nerede ve ne zamandayız onu bile bilmiyoruz henüz. Bakın orada sanki bir şehir var.”

Bu arada üzerlerinden daire şeklinde üç hava aracı hızla geçerek uzaklaştı. Çevrelerine farklı renklerde ışıklar yayarak giden bu araçlar hepsinin de içine garip bir korku saldı.

“Gidip gözlem yapalım. Ortama uyum sağlayacağımız bilgiler edinebilirsek bizim için daha iyi olur. Sanırım bayağı ileri zamanlardayız.”

Asya’nın bu sözleri üzerine toparlanarak hep birlikte yürümeye başladılar.

-Bölüm Sonu-

Mesut Hekimhan

Eğitimci Yazar

mesuthan@gmail.com

Related posts

Leave a Comment