EĞİTİM ŞART – DÜŞÜNMEK ŞART

“Düşünüyorum Öyleyse Varsınız”

Eğitim şart dedik ve gelecekten yana pek umutlu olmadığımızı belirttik. Peki neler yapabiliriz? Elimizi kolumuzu bağlayan nedir? Hangi yöne ve nasıl gitmeliyiz?

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri milli birlik ve beraberliğimizi sağlamak, siyasi, iktisadi ve kültürel bağımsızlığımızı korumak en büyük hedeflerimiz olmuştur.

Milli kültüre ait bir eğitim sistemi de bu bilinci devam ettirecek en büyük güçtür.

FULBRİGHT anlaşması nedir?

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Mübadele Komisyonu, 1949 yılında Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanan ikili anlaşma ve TBMM’den geçen 13 Mart 1950 tarih ve 5596 sayılı kanun çerçevesinde çalışmalarına başlamıştır. ABD Büyükelçisinin fahri üye olduğu ve eşitlik hâlinde oy hakkıyla karar verici olduğu komisyonda 4 Türk, 4 Amerikan üye bulunmaktadır.

Neredeyse her konuda belirleyici bir konumda olan bu komisyon derslerde işlenecek müfredata dahi karar vermektedir. Son kararı da eğer eşitlik olursa ABD büyükelçisi vermektedir.

Öyleyse milli kültürümüze uygun bir müfredata geçiş yapılmalıdır.

Fulbright ve benzeri, kültürel bağımsızlığımıza aykırı tüm anlaşmalar iptal edilmeli, çöpe atılmalıdır.

Milli ve yerli (!) bir komisyon tarafından müfredatlar yeniden hazırlanmalıdır.

Eğitim kademeleri yeniden ayarlanmalıdır.

Ortaokul seviyelerinde ve ilgisi olan liselere bağlı olmak üzere ortaokullar yeniden yapılandırılmalıdır.

Meslek lisesi ortaokulları, fen lisesi ortaokulları gibi altyapıya dönük okullar oluşturulmalıdır.

Disiplin yönetmelikleri daha uygulanabilir olmalı, eğitimcilerin elini kolunu bağlamaktan vazgeçilmelidir.

İlkokullardan sınavlar tamamen kaldırılmalı ve uygulamalı başarıya odaklanılmalıdır.

Tabi sınavların yerini de ileri kademelerde uygulamalar almalı, genel sınav kabusları bitirilmelidir.

Onlarca test ve yardımcı kaynak kitabı yerine çocuklarımız şiir, roman, hikaye vs. kitapları okumalı ve hatta merakı olan konularda kendileri de yazar hale gelmelidir.

Çocuklarımızın ana dillerinden sonra öğrenmeleri gereken en önemli dilin tatlı dil olduğunu unutmayalım.

Geçmişimiz bir hikaye değildir. Masal anlattığınız çocuklardan da destan yazmalarını bekleyemezsiniz.

Soru çözen değil sorun çözen çocuklar hedefimiz olmalı.

Düşünen, fikir üreten, arayan, yazan bir gelecek nesile ihtiyacımız var. Beyinleri oyunların, sanatsal anlamı olmayan video ve şarkıların (!) uyuşukluğundan kurtarmanın yolu budur.

Enstrüman çalan, şiir yazan, tiyatro yazan, hikaye yazan, roman yazan, senaryo yazan, film yapan, sporun en az bir dalıyla ilgilenen, Hacı Bektaş gibi hoşgörülü, Nasreddin hoca gibi sevimli, Yunus Emre gibi sevgi dolu, Hoca Ahmet Yesevi gibi idealist, gönüllere dokunan vatansever bir gelecek nesil uzağımızda olmayacak…

Annelerimizin türkülerini hep beraber söyleyeceğiz.

Düşünüyorum, beraber düşüneceğiz ve hep beraber var olacağız…

Mesut Hekimhan

Eğitimci Yazar

mesuthan@gmail.com

Related posts

Leave a Comment