Helalleşeceğim insanları sıraya koyacak olsam. İlk sıraya kendimi koyardım… Çünkü; en çok kendime haksızlık ettim.” Sözü ne kadar acı ama bir o kadar da haklı bir söz…
Hep öyle değil midir?
Karşımızdaki kırılmasın incinmesin diye hep kendimizden vermez miyiz? Karşımızdaki insanın kalbi kırılmasın, hak geçmesin, incinmesin diye içimize gömdüğümüz kırgınlıklarımızın sayısını eminim ki hiçbirimiz bilmeyiz.
Peki ya kendi hakkımız?
Kendi kendimize yaptığımız haksızlığın hakkını her daim es geçeriz…
Kendimizden kendimizi çıkartır gün gün eksiliriz. Taa ki bunun bir marifet olmadığı olsa olsa kendimizden eksilme kendi kendimizi kendi elimizle eksiltme olduğu gerçeği ile yüzleşinceye kadar, herkesin kendimiz gibi fedakâr olmadığı yahut kendimiz gibi fedakar düşünmediğini anlayıncaya kadar.
O dakikadan sonra bir mahcubiyet başlar. Daha önce hiç yaşamadığımız adlandıramadığımız bir mahcubiyet hissi…
Kendimizin yine kendimize olan mahcubiyeti baş gösterir sinsi bir yılan misali vücudumuzda ruhumuzda dolanıverir.
Kendi kendimizle iç hesaplaşmamız başlar ve hatırı sayılır bir zaman sürüverir.
Bu yazıya Kayserihakimiyet2000.com adresi üzerinden de ulaşabilirsiniz